Güncel Haberler

Şuhut’lu Şairler…

Yazımı geçtiğimiz hafta vefat eden büyük Türk şairi Dinarlı Nedret Gürcan’a ithaf ediyorum.
Petrolü az, parası kıt ama şairi bol bir memlekettir Türkiye. Hatta bunun mizahı bile yapılmıştır. Derler ki ; ‘ülkemizde her üç kişiden dördü şairdir”. Gerçekten de ülkemizde neredeyse nüfusumuz kadar şair vardır. Okuması olan ve eli kalem tutan her Türk insanı mutlaka şiir yazar.Kimisi gizli şairdir ; kendi yazar kendi okur. Kimisi arkadaş ortamında,dost meclisinde şiirlerini fısıldar. Biraz daha ciddi olanlar dergilerde, gazetelerde şansını dener.Eskiden günlük gazetelerde tanınmış şairlerin yönettiği ”şiir köşeleri” olurdu. Beğenilen şiirler yayınlanır, yetersiz bulunan şiirlerin sahiplerine çeşitli tavsiyelerde bulunulurdu. Bizden önceki kuşaklarda ise çok yaygın ”şiir defteri” geleneği vardı. Özellikle bayanlar şiir defteri tutardı ve bunlar sadece çok samimi arkadaşlara gösterilirdi. Çocukluk günlerimizde cikletlerden (sakız) şiir ve maniler çıkardı. Milli bayramlarda günün anlam ve önemine uygun şiirler okunurdu. Öğretmenlerin görevlendirdiği arkadaşlarımız günlerce şiir ezberlerdi. Pek çoğumuzun 23 Nisan’da ya da 19 Mayıs’ta kürsüde şiir okurken çekilmiş resmi vardır.Yine okulda veya askerde hatıra niyetine verilen fotoğrafların arkasında mutlaka şiir yazılırdı. Fotoğraf arkasında;
”Hayat bir gemidir yoktur yelkeni
Resmime baktıkça hatırlayın beni”
Ya da ;
”Söyleyin güneşe güneş doğmasın
Saklayın resmimi rengi solmasın
Bu bir hatıradır yerde kalmasın”… şeklinde anonim şiirler yazılırdı.
Velhasıl şiirle yatıp kalkan bir milletiz. Yıllardır ”Şuhutlu Şairler” üzerinde çalışma yapan birisi olarak söylüyorum ki ; ilçemiz zengin bir kültür hayatına ve şiir geleneğine sahiptir. Bu cümlem size garip gelmiş olabilir. Ben sadece günümüzü kastetmiyorum. Şuhut’un Frig, Hitit, Bizans dönemlerinde gelişmiş bir bölge olduğunu biliyoruz. Özellikle Roma-Bizans devrinde eyalet başkenti olan Şuhut’un (SYNNADA) sınırları; Afyon’u,Konya’nın bir kısmını, Uşak’ı, Kütahya’yı ve Eskişehir’i içine alıyordu. Şuhut’ta yüz bin kişilik stadyum, arena ve tiyatro salonu olduğunu Bizans tarihçileri kaydediyorlar. Böyle -görkemli bir kentin mutlaka muhteşem bir kültür atmosferi vardır, diye düşünüyorum. Synnada nice yazar, şair, felsefeci, hukuk adamı yetiştirmiştir. Televizyonda bir tarihte Bizans medeniyeti ile ilgili belgeselleri izlerken ağzımdan şu kelimeler dökülmüştü;
-”Ne muazzam bir devlet. Şehircilik, sulama, kanalizasyon, imar, ulaştırma konularında neler yapmışlar neler.Bir tek elektriği icat edememişler”.
Şuhut ve çevresinin Selçuklu Türkleri tarafından fethedilmesiyle (takriben 1100-1150 yılları) beraber yeni bir medeniyetin temelleri atılmıştır.13. ve 14. Yüzyıllara ait kayıtlarda, Anadolu Selçuklularının devlet hakimiyetinin tesisi ve iskan maksadıyla Şuhut ve civarına çok sayıda derviş (Ahi) gönderdiğini, ”Ahilerin” buralara gelerek tekke ve zaviyeler kurduğunu- görüyoruz.Devlet, tekke ve zaviyelerin bakımı ve tamiratı için bahçe, bağ, çayır,mera, değirmen gibi yerleri ”Ahilere” tahsis etmiştir.”Ahilerin” görevi; bölgeye yerleşen Oğuz boyuna mensup göçebe veya yerleşik Yörük-Türkmen nüfusun ıslahı, eğitimi ve terbiyesidir. Örnek olarak; Şuhut merkezde bulunan Ahi Necmeddin Zaviyesi’ne dair 16. Yüzyıla ait bir belgede, zaviyeye tahsis edilen Şuhut ve Çakırözü’ndeki bahçelerin 13. Yüzyılda Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat zamanı verildiği (temessük ettiği) görülmektedir. (16. Asırda Karahisar-ı Sahib Sancağı, Prof.Dr. Üçler Bulduk, sayfa;80) Buna bağlı olarak, 16. Yüzyılda Şuhut’taki mahalle isimleri de ilgi çekicidir; Ahi Keremeddin,Ahi Cemaleddin,Ahi Muhiddin.
Şimdi şunu merak ediyorum; acaba 12. Yüzyıldan itibaren yani Türkler tarafından fethedildikten sonra Şuhut ve çevresinde, hangi halk ozanları, dervişler, abdallar, aşıklar yetişti? Bizim Yunus’larımız, Taptuk Emre’lerimiz kimlerdi? Selçukluların yıkılmasından sonra Beylikler döneminde, özellikle Germiyanoğulları devrinde Şuhut ”Altın çağını” yaşamıştır. Germiyan Beyi 2.Yakup Çelebi, henüz beyliğin başına geçmediği yıllarda Uşak ve Şuhut’ta valilik yapmış, Şuhut,Seydi Köyü ve Hallaç’da medreseler kurmuştur.Yakup Çelebi’nin Şuhut’la çok yakın ve kıymetli bir bağı vardır. Hatta mezarının Şuhut’ta olduğunu (Seydi Köyü’nde) iddia eden kimi ilim adamları mevcuttur. Germiyanoğulları; sürekli siyasi çalkantılar yaşayan, istikrarsız bir görünüme sahip olsa da kültüre, sanata, ilme, edebiyata değer veren bir beyliktir. Şeyhoğlu Mustafa, Ahmedi, Ahmedi Dai, Şeyhi, Şeyhoğlu Sinan gibi önemli şairler yetiştiren Germiyan Beyliği acaba Şuhut’ta kimlerin yetişmesini sağladı? 2.Yakup Çelebi’nin ömrünün önemli bir kısmını Şuhut’ta geçirdiği, kalem ve kelam erbabıyla sohbet etmekten zevk aldığı, ilim meclislerine devam ettiği gerçeğinden hareket edersek; o günün atmosferinde Şuhut’ta neler yaşandı, kimler yetişti, ne eserler verildi, doğrusu çok merak ediyorum. (Belki yeri değil ama, Şuhut’a gelen Evliya Çelebi Büyük Cami’den Germiyan Camii diye bahsediyor. Bildiğimiz kadarıyla Büyük – Cami 1415 yılında Hamza Paşa tarafından yaptırıldı. Evliya Çelebi 1660’lı yıllarda Şuhut’a gelmiş olduğuna göre niye Büyük Cami’den Germiyan Camii diye bahsediyor? Büyük Cami (Ulu Cami-Cami’i Kebir) hakkında ciddi soru işaretleri var. İleride fırsat bulursak yazacağız)
Şuhut ve civarında Osmanlı hakimiyeti 15. Yüzyıldan itibaren pekişti. O dönem Şuhut’ta ”Davud Medresesi” adıyla büyük bir ilim merkezi bulunmaktaydı. İlçede 10 tane zaviye mevcuttu. Osmanlı döneminde Şuhut’ta zengin bir kültür hayatı olduğunu, pek çok alim, devlet adamı, komutan ve sanatkarın yetiştiğini biliyoruz. Beyani, Şuhudi, Hamza Vusuli, Hasan Şuhudi gibi bir çok divan şairinin eserler verdiğini ve şöhret bulduğunu görüyoruz. Bunlara ilave olarak özellikle hattat ve müstansih (matbaa olmadığı için eserler tek tek çoğaltılıyordu) olarak tanınan pek çok Şuhutlu olduğunu tespit ediyoruz. Burada ismini mutlaka anmamız gereken bir divan şairi de Mehmet Niyazi’dir. Aslen Afyonkarahisarlı olan Mehmet Niyazi 1847 yılında İstanbul’a giderek müderris oldu. Afyon’a dönüp kardeşi Hasan Efendi ile beraber Şuhut Seydi Köyündeki Seydi Sultan Zaviyesinde müderrislik yaptı.1868 yılında Galatasaray Sultanisi’ne tayin oldu. 1872 yılında vefat etti. Ölümünden sonra arkadaşları bir araya gelip şiirlerini bir kitap halinde bastırdı. Dönemin en beğenilen şairleri arasında gösterildi. Yine Şuhutlu olmamakla beraber sık sık ilçemize gelen, dost meclislerine katılan iki şairden bahsetmemiz gerekiyor; Ciloğlu Deli Bekir ve Adanalı Ziya. Her iki şair de hiciv tarzı şiirler yazan, sivri dilli, sosyal problemlere parmak basan, sözünü sakınmaz kişilerdi. Yazdıkları şiirler yüzünden devlet adamlarının tepki gösterdiği, halkın ise dışladığı bu iki şair; tansiyonun yükseldiği günlerde yani Afyonkarahisar’da barınamadıkları dönemlerde Şuhut’a sığınırlardı. Şuhutlu zenginlerin Deli Bekir’le Adanalı Ziya’ya sahip çıkmaları, ilçemizin o yıllarda bile bir ”hoşgörü beldesi” olduğunun ispatıdır. Eski müftülerden müderris Ali Agah Timurtaş’ın divan şiirleri yazdığı hatta bir kitabının olduğu ifade edilmektedir. Şuhut’un manevi mimarlarından olan Ali Agah Timurtaş’ın binlerce kitaptan oluşan zengin kütüphanesi maalesef kayıptır.
Cumhuriyetin ilanından sonra yeni bir alfabe ile tanışan Türk Milleti, Doğu’nun ve Batı’nın değerlerini sentez yaparak yeni bir dünyaya kapılarını açarken, Türk Edebiyatı da kısa bir bocalamadan sonra yatağına doğru akmaya ve yeni ürünler vermeye başladı. İlk sayısı 1932 yılında Afyonkarahisar’da yayınlanan Taşpınar Dergisi’nde yazan çizen Şuhutlu şair var mıydı? Doğrusu bunu tespit edemedim. 1940’lı-50’li yıllara gelince; Efeköyü doğumlu Avukat Mustafa Akalın’ın şiir yazdığını, politika ile uğraştığını ve gazetecilik yaptığını görüyoruz. Yayınlanmış iki şiir kitabı (Bahar ve İzim/ Alev Alev) olan Akalın, aktif politikaya girdikten sonra şiire ara vermiş olmalı ki gazete ve dergilerde adına rastlamıyoruz. Kardeşi Ömer Akalın’ın da iyi bir şair olduğunu hatırlatalım. Bir mezuniyet tezinde Ömer Akalın’a ait güzel şiirlere rastladım, genellikle kahramanlık, şehitlik ve vatan sevgisi üzerine…
Şuhut’un sevilen ve beğenilen şairlerinin başında Ahmet Ragıp Şeyda Soydaş gelmektedir. Soydaş’ın ”Görmeli Şuhut’u” ve ”Abdil Çeşmesi” adlarını Şuhut eski Maarif Müdürü Başöğretmen Mustafa Oğuz’un Afyonkarahisar gazetelerinde yayınlanmış makale ve şiirlerini görüyoruz. ”Oğuz Bey” Şuhut’ta daha ziyade öğretmenlik yönüyle tanınmakla birlikte tarihe ışık tutan yazılarıyla ve şairliği ile birkaç nesile önderlik yapmış, örnek olmuş bir insan. Şuhut eski Müftüsü, emekli Öğretmen İbrahim Şenbabaoğlu, şiir yazmanın dışında Şuhut türkülerini ve manilerini derleyen kıymetli bir folklorcudur. Osman Attila’nın yazdığı ”Afyonkarahisar Türküleri” adlı kitabın önemli bir kısmını İbrahim Şenbabaoğlu hazırlamıştır. Şenbabaoğlu ve Çepni Kızı Fadime Özalp’ın müşterek çalışmasıyla Şuhut ve çevresinin türküleri derlenmiş, Osman Attila da bu bilgileri kitabına almıştır. Eski milletvekillerinden Avukat Hasan Akkuş da gençliğinde yazı ve şiir yazan isimlerden biridir. Hasan Akkuş’un üniversite yıllarında şiirler yazdığı bilinmektedir. Akkuş’un düz yazıları da bir hayli kalitelidir.
Ali İhsan Başol hocamız da şiir yazan Şuhutlulardan. Onun şiirlerine Taşpınar Dergisi’nin 2. döneminde yani 1960’lı yıllara ait sayılarda rastlıyoruz. Meslek dergilerinde, Afyonkarahisar’da yayınlanan gazetelerde , Şuhut Cop ve Şuhut Bozkurt’un Sesi Gazetelerinde şiirleri yayınlanan Ali İhsan Başol hocamızın son dönem şiirleri Şuhut Ekin Dergisi’nde çıkmıştı. İbrahim Dilek şiirlerini kitap haline getiren Şuhutlu şairlerden biridir. ”Dilek Kuyusu” adını verdiği şiir kitabını 1972 yılında yayınlayan İbrahim Dilek özellikle aşk şiirleriyle tanınmıştır. 1941 doğumlu Yılmaz Çınar şairliği ve hikayeciliği ile isim yapmıştır. Çınar’ın şiirleri Taşpınar Dergisi’nin 2. dönem çıkan sayılarında, Afyonkarahisar gazetelerinde yayınlandı.”Bizim Kentin Gülleri” adını taşıyan bir kitabı vardır. Yazarın ”Kalbimin Sonbaharı Bitmeyecek” adlı romanı bir gazetede tefrika edilmiş ve büyük beğeni toplamıştır. Diğer şairlerimiz darılmasın, Yılmaz Çınar’ın bir şiirini izninizle buraya almak istiyorum;
BİZİM KENTİN GÜLLERİ
Solmasın ne olur, ”Bizim Kentin Gülleri”
Gölgeyi kovalayan renk renk güneşim.
Mamur bir yurttur istediğim,cennet gibi
Buram buram tüter, yanan hasretliğim…


Bir çağı,tam beş asır öksüz yaşadım,
Destanlarınıza yetişmez binlerce sayfa.
Bitmeyecek mi bu sonsuz acı,niye yalnızım?
Kan dökenler ”Amin” derler dualarımıza.


Geleceğin ”Zafer Atlıları” selam sizlere!
Emekle fışkıran tohumdadır ümidim…
Yaşamanın üstün olduğu her çiçekte,
Bir günde bir gül açarsa,ben de filizlenirim…
1963 yılında Şuhut’ta yayın hayatına başlayan COP Gazetesi’nde pek çok Şuhutlu şairin şiirleri yayınlandı. Ömer Çınar (Ömer Hayyam), Ali Küçük, Remzi Aras, Necip Şenbaba gibi hemşehrilerimizin şiirleri Cop’un sayfalarını süsledi. Gazetenin sahibi Mehmet Tokman (Copcu) yazmış olduğu şiirlerle hiciv tarzının en güzel ve kalıcı örneklerini verdi. Aynı yıllarda çıkan ”Şuhut Bozkurt’un Sesi Gazetesi”, edebiyata önem veren bir yayın organıydı. Ömer Çınar (Ömer Hayyam), Ahmet Güven, Erdal Çınar, Fikret Çağlar, Ali İhsan Başol, Ahmet Ragıp Şeyda Soydaş, Bekir Rafi Soydaş, İbrahim Dilek gibi pek çok Şuhutlu şairin birbirinden güzel şiirleri Bozkurt’un Sesi Gazetesi sütunlarını süsledi.
Dünya Daktilografi Şampiyonu Seçkin Köse’nin şiir ve düz yazıları 1970’li yıllarda Sümerbank Dergisi’nde yayınlandı. Emekli müftülerimizden Halil Arık hocamız da şiire gönül verenlerden. Milli ve manevi konularda güzel ve etkili şiirler yazan Halil Arık, doğduğu Balçıkhisar’a ilişkin şiirleri ile beğeni toplamıştır. Prof.Dr.Abdurrahman Çetin hocamız da gençlik çağlarında şiir yazan şairlerimizden. Genellikle dini ve felsefi konularda şiir yazan hocamızın şiirleri Nesil, Altınoluk, Oku, Sur, Kök gibi dergilerde yayınlnmıştır.
Listeyi daha da uzatmak mümkün. 1980 sonrası şiir sanatıyla uğraşan Şuhutlu şairleri şöylece sıralayabiliriz;
İsmail Türkeç , Muharrem Ağduk, İsmail Çetindede, Sıtkı Yeyen, Hasan Hüseyin Battal, Turan Özcan, Hüseyin Öz, Ali Alper, Bayram Demir, Ahmet Tunca, İsmail Arslan (Oynağanlı), Hakan Çetingül, İbrahim Arabacı, Muharrem Özdemir, Halil Düğüncü, Şefik Köksal, Ahmet Sarnıç.
Bu şairlerimiz başta Şuhut Anayurt Gazetesi ve Şuhut Ekin Dergisi olmak üzere çeşitli dergi ve gazetelerde şiirlerini yayınlama imkanı buldular.1997 yılından beri yayınlanan Şuhut Anayurt Gazetesi Şuhutlu şairlere kapısını açarak ilçemiz kültür hayatına büyük katkı sağladı.
Ve Hasan Başdemir. Kelimenin tam anlamıyla ‘On parmağında on marifet”. Öğretmen, hikayeci, şair, dergi yönetmeni, yayınevi sahibi. 1986 Şuhut doğumlu Hasan Başdemir, üniversite yıllarında başladığı edebiyat çalışmalarına hiç ara vermeden devam ederek hikaye ve şiir dünyamızın önde gelen isimleri arasına girmiştir. 2009 yılında ilk şiir kitabı ”Aşk Dedikleri” yayınlanmıştır. İkinci şiir kitabı ”Sözcüklerin Ötesinde” 2010 yılında, üçüncü şiir kitabı ”Şair İstasyonu” 2011 yılında raflarda yerini almıştır. Yönetmenliğini yaptığı ”SİNADA DERGİSİ” her geçen gün artan yayın kalitesi ve istikrarlı çizgisiyle beğeni toplamaya devam etmektedir.

Tarık Özaşkın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Kasım 2024
P S Ç P C C P
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930