Önce birilerine soruyorum;
Ülkücü müsün?
Ülkü ocağı nedir?
Söyle sen kimsin?
Çek o kirli ellerini gençlerimizin üzerlerinden!
EY ÜLKÜCÜ GENÇ, SENİ SANA SON DEFA ANLATIYORUM!
Ömrümün son kırk yılı ülkücü davayı anlatmakla geçti.
Yolun sonundayız ve son defa seni sana anlatacağım!
Eğer anlattıklarımla kendine, söz ve davranışlarına çeki düzen vermez, birilerini piyonu, badıgardı, fedaisi olup babandan da yaşlı ülkücü Ağabeylerine karşı kaba ve küstah davranırsan, hatta daha da ileri giderek pusu kurup yumruk sallarsan bilesin ki senin;
Ne yarının vardır,
Ne de ırzın, namusun teminat altındadır.
Çünkü Türk milletinin ve Türk devletinin tek ve son şansı sensin ve o yumruk sallayıp pusu kurduğun Ağabeylerin olmasaydı sen şimdi rüzgâr önünde savrulan çöp bile olamazdın!
Sen, siyâsetin karanlık dehlizlerinde ikbâl denen necasete bulaşmış dünyaperestlerle bir arada yürüyemezsin!
Buraya kadar tamamsa, o zaman seni sana son bir kez daha anlatayım, sus ve beni dinle!
Ülkücülük ana rahminde başlar.
O’ kulağına verilen ezanla merhaba der hayata.
Hiç sapmaz ilâhi istikametinden ve bu yol ileride kesişir Ülkü Ocaklarıyla.
O’ babasının helâl kazancıyla beslenir,
Yılların emeği, göz nuru ile büyür serpilir,
Ve nihayet ocaklarda olgunlaşıp kemâle erer ki İŞTE BU SENSİN!
Ocaklarda O’nun ruhuna;
Türk töresi, Kur’an ahlâkı,
Vatan- Millet sevgisi,
Anaya- Babaya- Ataya karşı saygı,
Adap- Edep- Sevgi- Yiğitlik- Dürüstlük- Feragat- Ahde vefa- Tevazu gibi yüce değerler nakşedilir ve böylece kemâle erip aranılan insan olur ve bu insana ülkücü denir ki İŞTE BU SENSİN!
Ülkü ocakları, Mevlevi dergâhları gibidir.
Ülkü Ocaklarında da tıpkı Mevlevi dergâhlarında olduğu gibi iki tane aşhane vardır!
Mutfağının birinde;
Aş pişer,
Mide doyar,
Vücut gelişir.
Diğerinde ise;
İnsan pişer,
Beyin doyar,
Gönül gelişir.
Başbuğumuzun zamanında Ülkü Ocakları böyleydi.
İşte bu müstesna yapısı ve üstün özelliklerinden dolayı semtlerin, mahallelerin yaşlı insanları Ülkü Ocaklarına gelip ülkücülerle hasbihalde bulunurlardı!
Çoğu yaşlı insan evinde görmediği saygıyı, hürmeti, ikramı ocaklarda ülkücü gençlerden görür, mest ve hayran olurlardı.
Hatta bu yaşlı ak sakallıların çoğu ”Evlatlarım, ömrüm yeterse bir daha ki seçime oyum Türkeş’in olacak” derdi.
Ülkücü, bazen buram buram Türklük kokan HZ. Yesevi’nin ”TÜRKİSTAN YELİ”, bazen de Mevlâna’nın insan sevgisiyle tutuşan gönlünün muhabbet ateşi gibidir ki İŞTE BU SENSİN!
Vatan dara düştüğünde ise;
Vey ırmağı kıyısında Kürşat’la birlikte kancık Çinli ye kılıç çalan kırk çeriden biri olur ansızın ki İŞTE BU SENSİN!
O’nun davası;
Bazen saz telinde yanık bir türkü,
Çoğu kez de ise ıslık çalarak gelen kahpe bir kurşundur.
Ülkücü;
Asil- Soylu- Mert ve yiğit insandır.
O’nun hayat felsefesi;
Vatan- millet ve din uğrunda vermiş olduğumuz 5 bin ülkü şehidimizin şahadetlerinde saklıdır.
Ve dahası O’nun hayatı;
Dar ağaçlarında ruhunu Allah’a teslim eden Mustafa Pehlivanoğlu, Ahmet Kerse, Cengiz Baktemur, Halil Esendağ ve Duracıkların mezar taşlarında kitâbeleşen bir devrin öyküsüdür ki İŞTE BU SENSİN!
SEN,
Eşref-i mâhluk olduğunun şuurundan hareketle; Cenab-ı Hakk` ın nizamını yeryüzünde hâkim kılmak gibi yüce bir idealin gerçekleşebilmesi uğruna bin yıldır İ`LÂY-I KELİMETULLAH ÇİZGİSİNDE maddi ve manevi bütün imkânlarını seferber eden Türk milletinin yegâne ümit kaynağı oluşunun idraki içinde, ömrünü Türk milletine adayan insansın.
SEN,
Allah’ın Kur’an da övdüğü ve kıyamete kadar da yaşamasını arzuladığı Türk milletine olan en büyük bir armağansın.
SEN,
Varlığını Türklük şuuru ve İslâm inancı içinde yoğurup, mâzisinden aldığın güçle geleceğe doğru emin adımlarla yürüyen istiklâl ve istikbâl ümitlerimizden birisin ve senden başkası da yok!
SEN,
”Önce can, sonra canan gelir” sözünün aksine, cananı canının önüne alarak yaşayanlardansın. Çünkü senin cananın vatanındır, Türk milletidir!
SEN,
Vatanını Leylâsı bilip, onun uğrunda dünya ve içindekilerden sıyrılarak yanıp kavrulan çağımızın Mecnun’larındansın!
SEN,
Ülkücüsün ve ülkücülüğün, Türk milletini, dünya milletleri arasında en üst seviyeye çıkarmak ve sonra yeryüzünde Allah’ın nizamını hâkim kılmak ideali olduğunu bilir ve yaşarsın!
SEN,
‘’Egosunu yenen idealist insandır, iman, aşk, aksiyon ve karakter adamıdır” sözünü hayat felsefesi olarak benimseyen, nurani anaların emzirip büyüterek Türk milletine armağan ettiği bir mübarek ve müstesna insansın!
SON OLARAK SEN,
Koca Çin sarayını basan Kürşat’ın, son nefeslerini Vey ırmağı kıyısında düşmana kılıç çalarak veren kırk Çerisinin günümüzdeki temsilcisisin!
EY ÜLKÜCÜ GENÇ!
Şimdilik bu kadar nasihat yeter!
Şayet söylediklerime kulak tıkar, buru kıvırır isen bil ki namusun ayaklar altında kalıp, milletin tarihin çöplüğünde yok olup gidecektir!
Şimdiden çevrende, üstün karakter ve ahlâkıyla,
Terbiye, adap ve edebiyle herkese örnek olan,
Anne ve babasına karşı çok saygılı, hizmetkâr ve itaatkâr bir ülkücü Bozkurt olmaya gayret göster ki yarın ülkücü davanın her türlü makamına lâyık görülebilesin ve Türk milletinin aradığı saygın insan olabilesin!
İMAN ERİ ÜLKÜCÜ BOZKURTLAR!
Üzerinizde oynanan kirli oyunlara gelmeyin!
Üzerinizdeki bütün kirli emel ve maksatları yok edin!
Birilerinin dolduruşlarına gelerek, ömrünü ülkücü davaya adamış büyüklerinize saldırmayın, onlara karşı derin bir hürmet- muhabbet gösterin. Çünkü herbiri sizlerin analarınızın- Bacılarınızın namusları ve dahası senin tüm mukaddeslerin uğruna gençliklerini verdiler, canlarını ortaya koyup istikbâllerinden geçtiler.
Birilerinin iğrenç siyâsi ikbâlleri uğruna fedailiğe soyunmayın!
Sizler yok olursanız, ortada;
Ne namus,
Ne şeref,
Ne vatan,
Ne Devlet kalır!
Sizleri muhabbetle kucaklıyor, sevgi selâm ve dualarımı gönderiyorum.
11 ARALIK 2017
ORHAN KILIÇOĞLU