ÖMER GÜRSOY İLE SOHBET
Sayın Şuhut Anayurt okurları,yazımıza ünlü şair Cenap Şahabettin’in güzel bir sözüyle başlayalım; ‘’Yaşlılarda maziyi (geçmişi) görürüz ,halbuki daha iyi baksak istikbalimizi (geleceğimizi) görürdük.’’.Büyüklerimizin sözleri,hayat tecrübeleri ,birikimleri; gençler için yol gösterici olmalıdır.Onları ömrünün son demlerini yaşayan,her şeyden elini eteğini çekmiş insanlar olarak görmek, insanlık ve gelecek adına büyük bir kayıp olacaktır.Türklerle bir türlü baş edemeyen Çinlilerin casusları vasıtasıyla Türklere kabul ettirdiği bir şey vardı;’’ yaşlılarınız (ak saçlılar) size bir yük.Onları başınızdan atarsanız daha rahat edersiniz.’’.Bu sinsi oyuna gelen Türkler bir süre sonra büyüklerini dağ başlarında ölüme terk eder.Çinlilerin tuzağı başarılı olur,Türkler yenilmeye başlar.Türk hakanı yenilginin sebebini araştırırken bir danışmanı şunları söyler;’’hakanım yaşlıları başımızdan attık,oysa onlar,Çinlilerin her şeyini bilen ve bizi ona göre uyaran insanlardı.İkincisi de büyüklerimize kötü davrandığımız için Gök Tanrı bizden bereketi ve rahmeti aldı.’’
Bizler büyüklerimizi, bir rehber,bir model olarak görmeli, onların tecrübelerinden yararlanmalıyız.Gerek Sabri Şenbabaoğlu, gerekse Mehmet Elçi ile yaptığımız söyleşilerin temel amacı; Şuhut’un geçmişiyle bugününü yan yana getirmek,geleceğe dönük umutlar,planlar ve hedefler belirlemektir.Geçmişte yapılan hataları tekrar etmemek için büyüklerimizin sözlerine kulak vermemiz gerekir.Genç kuşaklar Şuhut’un geçmişini çok merak ediyorlar.Ancak eldeki belge,bilgi,arşiv,kitap vs.yani yazılı ve görsel malzemeler yetersiz kaldığından, bizler, yaşayan büyüklerimizi ziyaret ederek onların dağarcığında kalan hatıraları sizlere aktarmaya çalışıyoruz.Yapmış olduğumuz çalışma ‘’sözlü tarih’’ kapsamında olup,ilerleyen haftalarda daha bir çok büyüğümüzü ziyaret etmeyi ve anlattıklarını kayıt altına almayı planlıyoruz.
Bu haftaki konuğumuz Ömer Gürsoy.’’Hacı Velilerin Ömer’’ diye tanınan Ömer beye,geçmişi,bugünü ve geleceği sorduk.Bizler sohbetten zevk aldık,inşallah siz de istifade edersiniz…
-Ömer bey kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
-Öncelikle sizlere çok teşekkür ederim.Bizleri hatırlamanız,ziyaret etmeniz ,fikirlerimizi almanız güzel bir davranış.1936 Şuhut doğumluyum.Babam Halis Gürsoy ,Hacı Velilerden Hacı Ali Gürsoy’un oğludur.Annem Şerife Hacer hanım ise Ali Agah Efendinin kızıdır.Evimiz Yalı Mahallesinde idi.İki kardeşiz.Kız kardeşim Beyhan hanım, rahmetli Osman Nuri Özenç’in eşidir.İlkokulu Zaferyolu’nda okudum.Şevki beyde,Müfide hanımda okuduk.Biliyorsunuz Zaferyolu İlkokulu kasabamızın en eski ve ilk açılan okuludur.Çok kaliteli öğretmen kadrosu ile nesillerin yetişmesine katkıda bulunmuştur.Biz orada okurken Kurtuluş İlkokulu açıldı.İlkokulu bitirdikten sonra ortaokul dönemi gelip çattı.Ben ailenin tek erkek çocuğu olduğum için Afyon’a gitmem mümkün değildi.Çünkü Afyon’da yatılı okumak gerekiyordu.Babamın dükkanında çalışıyordum.Mağazamız bakkaliye,nalburiye,hırdavat ve tuhafiye üzerineydi.Büyük Caminin karşısında idi.Bir müddet aradan sonra Şuhut Ortaokulu açıldı.Bizler sevindik ve hemen ortaokula yazıldık.Fakat dükkanda babamın benden başka yardımcısı olmadığı için ortaokula devam edemedim.
-Gezek arkadaşlarınız kimlerdi?
-Samimi arkadaşlarım Kerim Eroğlu,Mustafa Şahin (İğdişoğlu),Tahsin Uysal,Sabri Gürsoy,Fehmi Tuncay,Remzi Aras.Bu arkadaşlarımla gezek yapardık,beraber gezerdik.
-Ömer bey dedeleriniz,Şuhut’un tanınmış,sevilen,sayılan insanları.Onlara ilişkin neler anlatmak istersiniz?
-Hacı Ali dedem, Hacı Veli Ağa’nın oğludur.Baba tarafımızın kökleri Aydın tarafına yani Ege bölgesine doğru gidiyor.Aşiretler arasında yaşanan bir kavga sonrası aile, önce Tuzlar yaylasına,oradan Çobankaya Köyüne göç ediyor.Son olarak Şuhut Kasabasına geliyorlar.(19. Yüzyılın ikinci yarısı).Hacı Veli Ağa Şuhut’ta kısa zamanda söz sahibi oluyor,ticari sahada ilerleme kaydediyor.Bir yandan hayvancılık,diğer yandan ziraat işlerinde çok başarılı oluyor.Şuhut ‘a pek çok yeniliği getiren büyük dedemiz Hacı Veli Ağa’dır.’’Hacı Veli Bahçesini’’ geçen hafta Mehmet Elçi bey anlattı.Mahmut Köyü yolunda ,10 dekarlık bahçede 24 çeşit meyve ağacı bulunurdu.Atların çevirdiği dönme dolaplarla bahçenin her tarafı verimli bir şekilde sulanabiliyordu.O dönem böyle güzel bir bahçe yapmak,her çeşit meyve ağacını dikmek gerçekten önemlidir.Hacı Veli Bahçesinde teravih namazı kılınır,cemaate mevsimine göre,ne meyve varsa ikram edilirdi. Bildiğimiz kadarıyla Hacı Veli Ağa’nın başından üç evlilik geçiyor.İlk evliliği Çobankaya Köyü’nden.İkinci evliliğini Şuhut’tan,Hacı Ömerlerden (Atamanlar) Emine hanımla yapıyor ve bu evlilikten dedem Hacı Ali ile beraber Mehmet,Ahmet,İsmail,Sabri,Fatma ve Emine dünyaya geliyor.Emine hanımın ölümünden sonra Sandıklı’dan İsmet hanımla üçüncü evliliğini yapıyor.Bu evlilikten ise üç çocuğu dünyaya geliyor.Hacı Veli Ağa,Şuhut’a sığamıyor ve İzmir’e açılıyor.Özellikle afyon sakızı üretiminde İzmir’in en önde gelen tüccarları arasına giriyor.Yaptırdığı Hacı Veli Konağı, bugün bile ilgi çeken,binlerce insanın ziyaret ettiği,Mustafa Kemal Atatürk’ü bir günlüğüne misafir eden muhteşem bir yapıdır.Hacı Ali dedem tıpkı Hacı Veli Ağa gibi,disiplinli,çalışkan,zeki bir insandı.
Ali Agah Efendiye gelince,Şuhut’umuzun en tanınmış din alimlerinden ve müderrislerinden olup 60 yıl Büyük Camide imamlık ve vaizlik yapmıştır.Muazzam bir kütüphanesi vardı.Arapça,Farsça,Osmanlıca el yazması veya matbu binlerce kitabı mevcuttu.Çok okurdu.Şuhut halkı Ali Agah Efendiyi çok severdi.Devamlı surette ibadet ve okuma ile meşguldü.Çarşıya çıkınca esnaf ,sanki bir büyük devlet adamı geçiyormuş gibi hürmetle ayağa kalkar saygı gösterirdi.İnsanlar elini öpüp hayır duasını almaya çalışırdı.Çocukken hatırladığım kadarıyla İstanbul’a sık giderdi.Dönüşünde biz torunlarına hediyelik eşya,oyuncak getirirdi.Ciddi,ağır başlı,otoriter bir insandı.
-Ömer bey ortaokula devam edemeyince babanızın yanında ticarete devam ediyorsunuz.Askere gidinceye kadar neler yaptınız?
-Ortaokul defteri kapanınca dükkanımıza ağırlık vermeye başladım.Hacı Ali dedem,Hacı Veli Ağa’nın 10 çocuğu içinde en akıllı ve çalışkan olan evladı imiş.Kendisine miras yoluyla intikal eden malları muhafaza etmeyi ve dahası artırmayı başarmış.Rahmetli babam da Ali dedemden kalan arazileri,evleri,koyun sürülerini iyi bir şekilde idare etmiş.Demin anlattığım gibi, dükkanımızın çeşidi zengindi.Babam ben henüz 16-17 yaşlarında iken dükkanın idaresini bana bırakmış gibiydi.İstanbul’a ilk defa Mehmet Başaran,Hasan Öncül ve Nuri Şenbaba ile giderek alışveriş yapılacak yerleri öğrendim.Daha sonra tek başıma gidip gelmeye başladım.İstanbul’a giden Şuhutlular genellikle Karadeniz Palas Otelinde kalırlardı.
Yıl 1955.Aylardan Eylül.Bir grup Şuhutlu esnafla İstanbul’a alışverişe geldik.Nuri Şenbaba,Mehmet Başaran,Refik Uysal,Nuri Özenç ve ben Sirkeci’de Karadeniz Palas Oteli’nde kalıyoruz.Sabah herkes bir tarafa dağılıyor,alışverişini yapıyor,akşam otelde bir araya geliyoruz.6 Eylül günü akşam otelde otururken Nuri Özenç’le birlikte biraz hava almak için dışarı çıkıyoruz.Dışarıda garip bir hava var.Arabalar,otobüsler,tranvay çalışmıyor, dediler.Biz iyice meraklandık.’’Selanik’te Atatürk’ün doğduğu ev bombalanmış’’ diye bir söylenti dolaşıyor.Millet ayakta.Taksim,İstiklal Caddesi,Nişantaşı gibi yerlerde büyük olaylar oluyormuş.Biz merak içindeyiz,yaşımız 18-19.Kanımız kaynıyor.Karaköy-Tophane üzerinden gidemedik.Araçlar çalışmıyor.İstanbul halkı sokaklara akın etmiş.On binlerce insan yürüyerek Şişli,İstiklal Caddesine yürüyerek gidiyor.Biz de Nuri Özenç ile heyecana kapılarak kalabalığa karıştık.Tabelasında yabancı,ecnebi,gayri Müslim adı yazılı olan her mağazaya saldırılıyor.İstiklal Caddesi o dönemin en güzide alışveriş muhiti,en güzel mağazalar orada.Galeyana gelen halk mağazaları yerle bir etti.Sokaklarda kumaş topları,elbiseler,şapkalar yerlerde sürünüyor.Mağazalarda cam çerçeve kalmamış.Biz de Nuri Özenç’le birlikte olaylara iştirak ettik.’’Ne demek Ata’mızın evine bomba atmak?’’ duygusuyla, gayri Müslimlerin işyerleri yerle bir oldu.Sıkıyönetim ilan oldu.İstiklal Caddesi’nden Karaköy’e kadar marş okuyarak,slogan atarak yürüdük.Galata Köprüsü’nün kapatıldığını görünce kayık tutarak Eminönü’ne geçtik.Bir-iki yerde polis aramasından geçmiştik.Sirkeci’de Şekerci Hacı Bekir’in önünde tekrar aradılar.Nuri’yi bıraktılar ama beni 2.Şubeye götürerek gözaltına aldılar.2.Şubede bir süre tuttuktan sonra bizi karşıya geçirdiler.15 gün Selimiye cezaevinde kaldıktan sonra ‘’hadi serbest bırakılıyorsunuz’’ deyip yeniden askeri araçlara bindirildik.Serbest kalacağız, derken bir de baktık Davutpaşa’ya gelmişiz.15 günde orada yattık.Olaylara karışmanın cezasını bir ay hapis yatarak ödemiş oldum.Rahmetli babam çok üzülmüştü.
Şuhut’a dönerek işimizin başına geçtim.Bir süre sonra askerliğim çıktı.Denizli’nin Güney Kazası’nda şube yazıcısı oldum.Askerde başıma şöyle bir olay geldi.Babam rahmetli işleri bana bıraktığından fiyatları çok bilmezdi.1956-57 yıllarında Demokrat Parti ‘’Milli Koruma Kanunu’’ çıkararak esnafa adeta gözdağı ve korku salıyordu.Daha ziyade muhalif olan esnaflara büyük eziyet ediliyordu.Dükkana gelen bir müşteri ile babam arasında bir münakaşa çıkıyor.Diyelim ki şekerin kilosu 1 lira ise, babam 1 lira 15 kuruş demiş.Babam işleri tamamen bana bıraktığından fiyatlardan,piyasadan tamamen uzaklaşmış.Adam babamdan malı aldığı gibi hemen Belediye’ye gidip şikayetçi olmuş.Rahmetliyi apar topar hapse atmışlar.Şubeye bir telefon geldi ‘’acil olarak Şuhut’a gelmen lazım!’’.İçim cız etti.Dedim ki,babam vefat etti.Komutanımdan izin aldım.Yıldırım hızıyla Afyon’a geldim.Afyon’da bir tanıdığa rastladım,korka korka babamı sordum.’’Ömer geçmiş olsun,baban pahalı mal sattığı gerekçesiyle hapse atıldı’’ deyince adamı sevinçten öpesim geldi.Şuhut’ta hemen cezaevine gittim,babamla görüştüm.Rahmetli şöyle dedi;
-Oğlum her şey bir tarafa, Hükümet konağından çıkarken ellerime kelepçe taktılar ya, bu çok ağırıma gitti.Sanki koca kasaba beni seyrediyor zannettim.Bir katil gibi,hırsız gibi ellerime kelepçe vuruldu ya bu beni bitirdi oğlum.
Dünya başıma yıkıldı.Hemen iki avukat tuttum.Biri Hasan Akkuş (Balçıkhisarlı)diğeri Ahmet Soykan’dı (Mühsürlerden).Netice babam bir ay Şuhut cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi.Bu hadise hem beni,hem babamı çok üzmüştür.Askerden sonra dükkanımızın başına geçtim.O yıllar ufak ufak elektronik eşyalar yaygınlaşmaya başlamıştı.Şuhut’a Kütahya üzerinden şebeke elektriği gelmişti.Babama ‘’ elektronik eşya işine girelim’’ dedim.Babam kabul etti.Bu arada Havacıklardan Dudu hanımla (Aydemir) evlendim.Bu evliliğimizden Halis,Hacer,Hülya ve Handan olmak üzere dört evladımız oldu.Evlendikten sonra 2 yıl daha babamla beraber çalıştık.Bu sırada babam vefat etti.Dükkanın çeşidini değiştirerek bisiklet,motorsiklet,transistörlü radyo,saat,ütü gibi pek çok şeyi Şuhut’a ilk kez ben getirdim.İşlerim gün gün ilerledi.Ticareti,alışverişi,çarşıyı seviyordum.Kendime güvenim tamdı.
-Askerlik bitti, evlendiniz,bu arada babanızı kaybettiniz ve devamlı olarak dükkandasınız.İşleriniz büyümeye başlamış.Bundan sonrasını sizden dinleyelim.
-1960 darbesinden sonra belediye reisi Mühsüroğlu Ziya Özkan görevinden alınmış,Binbaşı Hüseyin Köseoğlu hem reis,hem de kaymakam tayin edilmişti.Hüseyin Köseoğlu eski belediye binasını (Osman Çavuş’un yaptırdığı ahşap iki katlı bina) yıktırarak iki katlı,o zamana göre bir hayli modern bir belediye binası yaptırdı.Üst kat belediye olarak hizmet veriyordu.Alt kattaki on kadar işyeri ise tüccarlara kiraya verilecekti.Samimi arkadaşım olan İğdişoğlu Mustafa Şahin’in teklifi üzerine buradan bir işyeri kiraladık.Ortak olarak ‘’SİNGER’’ ve ‘’PHİLİPS’’ bayiliklerini alarak Şuhut halkına hizmet vermeye başladık.Dikiş makinası başta olmak üzere her türlü elektronik eşyanın (tabi o yıllar daha TV falan yok) satışını yapıyorduk İşimiz çok güzeldi.Derken ‘’servis arabası’’ alalım dedik.Bir minibüs satın alarak hem satış hem de servis hizmeti vermeye başladık.Romanya malı olan minibüsü Eskişehir’den satın almıştık.Ancak minibüsü bir türlü verimli kullanamadık,sık sık arıza yaptı.Bir süre sonra ortaklığımız sona erdi.Sözünü ettiğim bayilikleri kendi işyerime taşıdım.Ben ufku geniş bir insan olduğumu düşünürüm.Alışveriş maksadıyla devamlı İstanbul’a ve diğer büyük şehirlere gidip geldiğim için dışarıya açılmanın daha faydalı olacağını düşünmeye başladım.İstanbul’a giden Hacı Adil Orhan ve Mehmet Elçi gibi, bir kısım hemşehrilerimiz İzmir’e,Afyon’a giderek işlerini büyütmekteydi.Ben de Şuhut’tan ayrılmayı ciddi ciddi düşünmeye başladım.Bu fikrimi duyan İzmir’deki akrabalarımız bana ‘’İzmir’e gel,market açalım’’ teklifinde bulundular.Ama benim aklım İstanbul’daydı.Şuhut’ta piyasa şartlarının zorluğu,ticaret hacminin küçük oluşu,veresiye düzeni gibi şeyler beni dışa açılmaya zorladı ve 1968 yılında İstanbul’a taşındım.
-Hayatınızın İstanbul safhası başlamış oldu.32 yaşında İstanbul’a geldiniz.İlk olarak ne yaptınız?
-Büyüklerimin tavsiyesi ile Şehremini Odabaşı’nda ‘’Gürsoy Tuhafiye’’ adıyla bir işyeri açtım.Adından da anlaşıldığı üzere tuhafiye,kırtasiye,parfümeri,ıtriyat üzerine olan mağazamız 4 yıl devam etti.Daha sonra Mehmet Elçi beyle beraber 1974 yılında Bayrampaşa’da ‘’KİBAR’’ adıyla bir mağaza açtık.Mağazamız önce manifatura ağırlıklı idi,sonradan konfeksiyon ürünleri getirmeye başladık.Benim manifaturacılık tecrübem olmadığı için raflarım tıka basa dolu olmasını isterdim.Bir gün Mehmet Elçi bey beni aldı,İstiklal Caddesindeki VAKKO Mağazasına götürdü.Baktık ki Vakko’da raflarla iki ve ya üç top kumaş var.Ama günün giden renkleri.Mehmet bey dedi ki;’’ rafları ağzına kadar dolduracağına, koşan ve satan renklerden azar azar koyalım,müşteri daha fazla rağbet gösterir’’.Dediğini yaptık,gerçekten de işlerimiz daha da arttı.’’Kibar Mağazası’’ bizim ilk göz ağrımızdır.Günün modası olan ürünleri,en uygun fiyata vatandaşa sattık.Müşteriyi asla aldatmadık.Moda olan renkleri,ürünleri,modelleri Bayrampaşalıların ayağına getirdik.O yıllar Bayrampaşa Belediye Başkanı olan Sabri Akpınar, ondan sonra seçilen Eyüp Uçak, Bayrampaşa’ya üst düzey bir görevli veya misafir geldiği zaman onları Kibar Mağazası’na getirirdi.Misafirler alışverişi bizim mağazamızdan yaparlardı.Yani biz Bayrampaşa’nın marka mağazası olmuştuk.Şöhretimiz o kadar yayılmış ki,Tercüman Gazetesi’nden röportaj yapmaya geldiler.Mağazamızı tanıtan güzel bir söyleşi yaptılar.Gazetenin o sayısını Mehmet Elçi bey hala saklar.’’KİBAR Mağazası’’ çok bereketli,uğurlu bir mağaza oldu.Mehmet Elçi ile 20 yıl ortaklık yaptıktan sonra ayrıldık.Bugün bile birbirimizi görmeden duramayız.Kavgasız,gürültüsüz,kardeş gibi ortaklık yaptık.Ayrıldıktan sonra oğlum Halis ile beraber aynı caddede ‘’UNVAN’’ adıyla bir giyim mağazası açtık.Ardından beyaz eşya işine girdik.Biliyorsunuz Şuhut’ta ilk elektronik eşya satan mağazayı ben açmıştım.Demirkapı Caddesinde rahmetli arkadaşım Kerim Eroğlu ile ortak ‘’KİBAR EV ALETLERİ’’ diye bir mağaza açtık.ARÇELİK Bayisiydik.
-Ömer bey gördüğümüz kadarıyla Mehmet Elçi beyin sizin üzerinizde çok tesiri var.Ortaklık yaptınız.Bize Mehmet beyi anlatır mısınız?
-Mehmet Elçi bey son derece akıllı,zeki,bir o kadar da mütevazi bir insandır.Zevkli bir kişidir.50 yıldır İstanbul’dayım.Onun kadar giyimden,konfeksiyondan anlayan bir başka insan görmedim.Mehmet Elçi demek günün modası,koşan rengi,satan modeli demektir.Vitrin yapımından tutun,hangi ürünün hangi renginin tutacağını,hangi malların satmayacağını bilir.Bu tamamen kabiliyet ve sezgi meselesidir.Şuhutlular İstanbul perakende sektöründe başarılı olduysa sebebi Mehmet Elçi beydir.Özellikle yeni gelişen semtlerde mağaza açarak isim yapmıştır.Burada ismini zikretmemiz gereken bir diğer insan da rahmetli Hacı Adil Orhan’dır.Şuhut’tan dışarıya ilk açılan isim odur.Adil bey ileri görüşlü,cesaretli,zeki,ağır başlı ve hayırsever bir insandı.
Mehmet Elçi bey yeni bir mağaza açacağı zaman işin başına kimi getireceği konusunda istişare yapmayı sever.Kocamustafa Paşa’daki Fistan Mağazasını açacağı sırada bana ‘’buraya kimi getirelim?’’ diye sordu.Ben de Necati amcamın oğlu Şahin Gürsoy’u tavsiye ettim.Şahin, Hukuk Fakültesi’ni 2. Sınıfta terk ederek askere gitmişti.Askerden sonra Eskişehir’in Mahmudiye İlçesine bağlı Balçıkhisar Köyünde öğretmenlik yapıyordu.Onu ikna ederek öğretmenlikten istifa ettirdim.İstanbul’a gelerek FİSTAN Mağazası’nın başına geçti.Yine aynı şekilde Hulusi Gürsoy Şuhut’tan İstanbul’a gelerek önce Şahin Gürsoy’un Fistan Mağazasında,sonra bizim Kibar Mağazamızda iş öğrendi.Mehmet Elçi beyle Ümraniye’de ‘’YAŞMAK MAĞAZASI’’nı açtılar ve çok başarılı oldular.Mehmet Elçi bey böyle bir insandır.Ortaklık fikrine değer veren,insanları hep olumlu yönde yönlendiren,aldatmayan,iyi niyetli melek gibi bir kişidir.
-Ömer bey her konuğumuza sorduğumuz bir sorumuz var.SİYASET.Hele Türkiye’nin yerel seçimlere yaklaştığı şu günlerde bu soru değer kazanıyor.Bildiğimiz kadarıyla aktif olarak politika ile uğraştınız.Anlatır mısınız?
-Bizim gençlik dönemlerimizde ülkemiz çok partili hayata geçiş yapmıştı.Eskiden tek parti olduğundan siyasi tansiyon hep normal seyrederken, 1950’den sonra çok çekişmeli bir ortama geçildi.Ben o yıllarda CHP saflarında yerimi aldım.1960’lı yıllarda CHP Şuhut teşkilatında ilçe sekreterliği yaptım.Bir dönem Şuhut Belediyesi’nde meclis azalığı görevinde bulundum.1. aza idim.Belediye Başkanı olmayı hiç düşünmedim.Ali Köksal uzun yıllar CHP ilçe başkanlığını yürüttü.Remzi Aras’ı bir seçimde aday yaptık.Kazanacağımıza inanıyorduk.Her şey bizim lehimize işlerken, seçim konuşmaları sırasında çok sert,hakarete varan tartışmalar yaşandı ve rahmetli Remzi Aras seçimi kaybetti.Siyaseti memleket menfaati için yapmak gerekir.
-Ömer bey, rahmetli gazeteci Hacı Veli Gürsoy sizin akrabanız.Bizlerin basın sektörüne girişinde ve yetişmemizde emeği çoktur.Hacı Veli ağabey ile ilgili neler söylersiniz?
-Rahmetli Hacı Veli Gürsoy benim amca oğlumdur.Benden yedi yaş küçüktür.Genç yaşta kaybettik.Ortaokul lise çağlarında gazeteciliğe merak saldı.Büyük gazetelerin ve ajansların Şuhut muhabirliğini yaptı.Bir yandan ticaretle uğraştı,diğer yandan arazi işleriyle meşgul oldu.Hacı Veli Gürsoy’un renkli bir gazeteciliği vardı.Kimsenin görmediği ayrıntıyı yakalar,bazen düşündürür,bazen de güldürürdü.İstanbul’a gelmesi yönünde telkinler yapılsa da Şuhut’u terk etmeyi hiç düşünmedi.Şuhut’a geldiğimiz zaman onun dükkanına giderdik.Bizim sabit adresimiz onun dükkanı idi.Şuhut’ta onun gibi gazetecilik yapan arkadaşlarımız vardı.Mehmet Tokman’la Remzi Aras ‘’COP’’ diye bir gazete çıkarmışlardı.Arkadaşım Kerim Eroğlu ‘’ŞUHUT’UN SESİ’’ adıyla bir gazete çıkarmıştı.Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum.
-Ömer bey son olarak sizden ricamız şu; birkaç cümleyle ‘’Şuhut’u ve Şuhutluyu’’ anlatır mısınız?
-Şuhut bizim memleketimiz.Her insan gibi memleketimizi severiz.Orada gözümüzü açtık,çocukluğumuz,gençliğimiz Şuhut’ta geçti.50 yıldır İstanbul’da yaşasak da kalbimiz Şuhut’ta.Her sene,bayram olsun değişik vesilelerle Şuhut’a gider geliriz.Şuhut insanı çalışkan,gayretli,iyi niyetlidir.Esnafımız da aynı şekilde düzgün ve çalışkandır.Tek hatası, kendi kabuğuna çekilmesidir.Yukarıda anlattım,Hacı Adil Orhan ve Mehmet Elçi, Şuhut esnafına örnek olmalıdır.
-Ömer bey sohbetimiz çok güzel oldu.Bizlere zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.Allah size sağlıklı,huzurlu ve mutlu bir hayat nasip etsin.
Derleyen: Tarık Özaşkın