Değerli Şuhut Anayurt okurları, geçmişle geleceği birleştiren söyleşilerimizin bu haftaki konuğu Hacı Mehmet Şen.Şuhut’ta başladığı ticaret hayatına İstanbul’da devam eden Şen; azmi,gayreti,çalışkanlığı ve mücadeleci kişiliği ile gençlere örnek olması gereken bir isim.Henüz pazarcılık yaptığı yıllarda kendine büyük hedefler koyan ve yıllar içinde bunlara birer birer ulaşan Hacı Mehmet Şen,kazandıklarıyla gerek Şuhut’ta,gerekse İstanbul’da pek çok hizmete imza atmış,topluma faydalı olmayı ‘’ en önemli insanlık görevi’’ olarak kabul etmiştir.
-Hacı Mehmet Şen, kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
-Öncelikle bizlere böyle bir fırsat verdiğiniz için çok teşekkür ederim.Şuhut’un değerlerini tanıtan yazı dizinizi büyük bir zevkle takip ediyorum.Ben Balçıkhisar’lı Hacı Ömer oğlu Mehmet Şen.1936 yılında doğdum.Sülalemize ‘’Çontaoğulları’’ denir.Son yıllarda yapmış olduğum araştırmalara göre,ailemizin kökleri Kırım’a dayanıyor.Sekiz kardeşiz.İsimlerini sayayım; Ali,Mehmet,Tahsin,Osman,Sebahat,Ayşe,Fatma ve Fahriye.15 yaşıma kadar Balçıkhisar’da yaşadım.Ardından 15 yıl kadar da Şuhut’ta ikamet ettim.1965 yılı Haziran ayından beri yani 53 yıldır İstanbul’da yaşamaktayım.1959 yılında evlendim.Yüce Mevlam ,Ömer,Hacer,Sema isimlerinde ikisi kız,biri erkek olmak üzere üç evlat nasip etti.Ömer’den 3,Hacer’den 2, Sema’dan 4 tane olmak üzere 9 tane torunum var.
-Çocukluk yıllarınızdan, okul hayatınızdan bahseder misiniz?
-Balçıkhisar’ın henüz kasaba olmadığı 1936 yılında dünyaya geldim.Köyüm, Şuhut’un en büyük köyüdür.Çok köklü bir tarihi vardır.İnsanları zekidir,çalışkandır.1951 yılına kadar köyümde yaşadım.
Köyümün dağları,yaylaları,dereleri ve insanları çok güzeldir.İlkokulu köyümde okudum.Öğretmenlerim Ramazan Çakır (Zeytin Hoca),Ede Mehmet’i veya Yüzbaşıoğlu diye bilinen Mehmet Şener’di.Sınıf arkadaşlarım çoktu ama en iyi arkadaşım Ramazan Kaynar’dı.(Topal Muhasip).1929 doğumlu olan rahmetli ağabeyim Ali, ilkokulu bitirdikten sonra eğitimine ara verince 6 ay kadar Senirkent’te bir ailenin yanında çalıştı.(O zamanlar böyle çalışanlara ‘’hizmekar durdu’’denirdi).Tam o sırada rahmetli babam da dedemin yanından ayrıldı.’’Babalı oğlanın malı olmaz’’ derler, babam,annem,biz çocuklar dede evinden ayrılıp bir eve taşındık.Gelirimiz yok.Babam rençberlik ve hayvancılık yapıyor ama ev kalabalık olduğu için çok rahat değiliz.Yanında çalıştığı aile Ali ağabeyime 6 aylık hizmeti karşılığı 60 lira tutarında ‘’astar’’ veriyor.O yıllarda Senirkent’te tıpkı Buldan,Babadağ gibi yerlerde olduğu şekilde dokumacılık yaygın.Neyse biz bu astarı 20 lira kar ederek 80 liraya köyde bir bakkala sattık.Bu bizim ufkumuzu açtı.Manifatura işine girmeye karar verdik.Akrabamız Hacı Adil Orhan bizlerden önce bu işe girdiği için ondan mesleğin inceliklerini ve özelliklerini öğrenerek piyasaya girdik.’’Piyasa’’ deyince yanlış anlama olmasın, çok kısıtlı bir sermaye ile pazarcılık yapmaya başladık.Hiç unutmam, Adil beyin kardeşi Yusuf Orhan’dan konsinye (satamazsam geri iade edeceğim) bir top kumaş aldım.Daha küçük bir çocuğum.Hacı Bekir odasının önünde sabahtan akşama kadar bekledim ama bir metre mal satamadım.Öyle üzüldüm ki, hala acısını yüreğimde hissederim.Bu esnada ufkumuzun açılmasına vesile olan Ali ağabeyim sınavları kazanarak Eskişehir Mahmudiye Hamidiye (Çifteler) Köy Enstitüsüne gidince, rahmetli babamla beraber pazarlarda manifaturacılık yapmaya başladık.Aslında ben de ağabeyim gibi okumak istiyordum.Ancak babam ‘’Mehmet oğlum ben seni esnaf yapacağım’’ diyerek benim okumama izin vermedi.Babamıza karşı gelmek ne mümkün?Rahmetliyle birlikte, birimizde at, diğerimizde eşek, köy köy gezip mal satıyoruz.Çölovası’nda 16 pare köyde pazarcılık yaparak nafakamızı çıkarmaya başladık.Çok çileler ve zahmetler çekerek yıllarca çalıştık.Rahmetli arkadaşım Ali Arafat’la at sırtında Başören üzerinden Sandıklı’ya gitmiştik.Gece vakti Pazar yerine varıp üzerimize bir şeyler örterek sabahı bekledik.Sabah uyandığımızda üzerimize bir karış kar yağdığını fark ettik.Neyse tezgahı açtık,gün boyu çalışıp akşamı ettik.Ertesi gün köyümüze döndük.Önceleri bir şey anlayamadım ama bir süre sonra öyle ağır bir hastalığa yakalandım ki aylarca çektim.Meğer soğuk ciğerlerime işlemiş.Bir yandan Balçıkhisar’da, diğer yandan da Dinar,Sandıklı,Sinanpaşa köylerinde pazarlarda manifaturacılık yapıyorduk.Bu arada Ali ağabeyim Çifteler Köy Enstitüsü’nden mezun olmuş,bir ileri kademe olan Ankara Hasanoğlan Öğretmen Okuluna kaydolmuştu.Aile olarak onunla iftihar ediyorduk.
1951 yılında Şuhut’a yerleşmeye karar verdik.Bizden önce akrabamız olan Hacı Adil Orhan beyefendi Şuhut’a göçerek dükkan açmıştı.Ve sürekli bir şekilde bizlere de ‘’köyde kalmayın,Şuhut’a gelin,büyümek istiyorsanız büyük yere gelmelisiniz’’ demekteydi.Nihayet Şuhut’ta Belediye dükkanlarında tam köşede olan dükkanı kiralayarak ‘’KISMET MANİFATURA’’ adıyla mağazamızı açtık.Bir yandan dükkanı çalıştırıyor,diğer yandan pazarlara devam ediyorduk.Bu arada henüz çocuk yaşlarda olan kardeşlerim Tahsin ve Osman da dükkana gelip gitmeye başladılar.O yıllarda Şuhut gelişen,büyüyen,serpilen bir ilçe merkeziydi.Cumartesi pazarı çok hareketliydi.Şuhut’a bağlı 36 köyün yanı sıra, Afyon’un,Dinar’ın,Sandıklı’nın,Çay’ın,Sinanpaşa’nın bazı köyleri alışveriş için Şuhut’a gelirlerdi.Belediye başkanı Mühsürlerin Ziya Özkan beydi.Bekir Oynağanlı’nın milletvekili seçildiğini ve bunun Şuhut’ta sevinçle karşılandığını hatırlıyorum.Yine aynı yıllarda Şuhut Ortaokulu açılmıştı.
-Mehmet bey çarşıda esnaf olarak kimler vardı?
-İlk hatırladığım kişi; akrabamız olan Hacı Adil Orhan.Hacınebilerle ortak olarak güzel bir manifatura mağazası vardı.Yine Uzun Çarşıda,Taş Mağazada Hacınebioğlu Hacı Abdullah Elçi çok muhterem biriydi.Evlatları Ahmet ve Ömer Elçi.Ömer bey hem mağazada Hacı Abdullah Elçi’ye yardım eder,hem de arazi işlerine bakardı.Ahmet Elçi ise hayvancılık ve mandıra işleriyle uğraşırdı.Rahmetli Hasan Camcı çok kıymetli ve yardımsever bir insandı.Kerim Eroğlu benim çok iyi arkadaşımdı.Sabri Şenbaba,Ahmet Harman,Ömer Kahvecioğlu,Combaklar,Muharrem Bayar,Çakırözü’lü Yahya,Ali Çulfa,Selevirli Hasan Altınkaya,Selahattin Büyükkalaycı,Topal Musa oğlu Hacı Abdullah Sarıtepe,Remzi Aras,İbrahim Eroğlu,Necip Şenbaba,Emin Sarıkoç,Hilmi Şenbaba,Şapkacı Hamza,Nuri Şenbaba,Ahmet Arıbal,Ali İhsan Küçükarslan.Hemen aklıma gelen isimler bunlar.Ölenlere rahmet,sağ olanlara sağlık ve afiyet dilerim.Şuhut esnafı birbirine saygılı ve yardımcıydı.Mesela babam Ömer Şen ile İbrahim Eroğlu aynı sektörde faaliyet gösteren iki rakip olmakla birlikte çok iyi arkadaştılar.Rahmetli babam biriken parasını İbrahim Eroğlu’na emanet ederdi.Çünkü babamın eli açıktı,biri gelse ve para istese asla ‘’hayır’’ diyemezdi.Babam, İbrahim amcanın dükkanına gidince Veysel bey (Prof.Dr.Veysel Eroğlu) hemen çayı demlermiş.Kendisi anlatmıştı.Yine yakın akrabamız olan Hasan Akkuş bey Şuhut’ta avukatlık yapmaktaydı.
-Şuhut’ta dükkan açtınız ama pazarcılığı bırakmadınız,değil mi?
-Hayır bırakmadık.Babam ve kardeşlerim dükkanda dururken ben Afyon pazarlarını takip ettim.Şuhut pazarı ve köyleri,Dinar,Sandıklı,Sinanpaşa,Emirdağ,Afyon merkez ve köyleri,yani hemen her pazara gittim.Bazen kamyonla,bazen otobüsle giderdik.Pazarcıları taşıyan kamyon ve otobüsler vardı.15-20 pazarcı, kamyonla ya da otobüsle pazarlara neşe içinde giderdik.Şuhutlu pazarcı arkadaşlarım Bagazi’nin Kamil,Veli Ölmez,Semercioğlu Hüseyin Karapınar,Selahattin Büyükkalaycı idi.İstanbul’a mal almaya Hasan Camcı ve Ahmet Harman ile birlikte giderdik.Sultanhamam’dan belli mağazalardan mal alırdık.Ama bir de Balat’ı, Ayvansaray’ı keşfettik.Buraya yanaşan gemiler İtalya’dan parça kumaş getirirlerdi.Kumaş en kıymetli şey.Bunları Şuhut’a götürür satardık.Pazarcılık benim hayatıma çok şey katmıştır.O yıllara ait güzel bir hatıram var.Kurtuluş Savaşımızın büyük kahramanlarından olan Ali İhsan Paşa (Ali İhsan Sabis), 1950’lerde Afyonkarahisar’dan milletvekili adayı olmuştu.Savaş sırasında 1. Ordu Komutanı olduğu için sık sık Şuhut’a gelirmiş.Paşa,Şuhut’ta çok sevilirdi.Seçim esnasında Şuhut’a geldiğinde ben kendisini Balçıkhisar’a davet ettim.Bizi kırmadı,Balçıkhisar’a kadar geldi.Coşkulu bir karşılama yapıldı.Ali İhsan Paşa’yı kır ata bindirdik.
-Askerlik yıllarınız?
-1956 yılında askere gittim.İki yıl askerlik yaptım.Acemi birliğim Antakya’da idi.Acemi eğitimi sırasında yaşanan bir olaydan dolayı 15 arkadaşımla birlikte Hakkari’ye sürgün edildik.Hakkari’de 11 gün kaldıktan sonra bir emir geldi ve hepimiz İzmir’e gönderildik.Buna çok sevindim çünkü ağabeyim Ali orada öğretmenlik yapıyordu.1957 ve 58 yıllarında İzmir’de askerlik vazifemi yerine getirdim.Orada da boş durmadım.Çarşı iznine çıktığımda Kemeraltı’nda manifatura toptancılarını gezerek parça kumaş alırdım.Bunları Şuhut’a gönderirdim.
-Askerliği tamamlayıp Şuhut’a döndünüz.
-Askerden döndükten sonra işimizin başına geçtik.İki sene sonra 1959 yılında evlendim.Bir yandan pazarcılık,bir yandan dükkan derken yıllar akıp gitti.Akrabamız olan ve sayısız faydasını gördüğümüz,herhangi bir işe başlarken danıştığımız,büyüğümüz Hacı Adil Orhan,Şuhut’taki işlerini İstanbul’a taşımaya karar verdi.1957 yılında,Hacınebilerle ortak olarak İstanbul Sultanhamam’da Rızapaşa Handa toptan manifatura işine başladı.O dönem Şuhut’tan çıkıp İstanbul’da kurtlar sofrasında iş yapmak herkesin harcı değildir.Ancak Adil beyin gidişinin 2. Yılı Türkiye’de büyük bir ekonomik kriz yaşanıyor.Paranın değeri düşüyor.Hacı Adil beyin yanında götürdüğü para, bu kriz sırasında eriyince amcamız Şuhut’a geliyor ve Hacı Abdullah Elçi’ye durumu anlatıyor.Hacı Abdullah, Adil beye o kadar güvenmiş ki, ona şöyle diyor;
-Adil efendi asla geri gelmek yok.Sana tekrar sermaye veriyorum.Bu parayı da bitireceksin ama asla geri gelmeyeceksin!
Abdullah Elçi’nin cesaret veren konuşması ve itimatı, Adil amcamızı öyle bir kamçılıyor ki tekrar İstanbul’a dönüp zirveye çıkıyor.Yıl 1965.Adil Orhan bey muhterem eşiyle birlikte Afyon Gazlıgöl Kaplıcalarına geliyor.Oradan Şuhut’a geçiyor ve bizim evde misafir kalıyorlar.Ben,babam,annem ve Hacı Adil bey beraber oturuyoruz.Adil bey,annem ve babama dönerek ;
-İzniniz olursa oğlunuz Mehmet’i İstanbul’a götürmek istiyorum,dedi.Adil beyle birlikte Sandıklı pazarına gitmişliğimiz var.Sanıyorum orada benim hal ve hareketlerimi beğenmiş ki yani bende bir ışık,cevher görmüş olmalı ki,beni İstanbul’a davet etti.Babam ve annemin izin vermesiyle beraber 1965 yılı Haziran ayında hayatımın İstanbul devresi başlamış oldu.
-Sayın Mehmet Şen, artık İstanbul’dasınız.Yaşınız 29.Daha önce alışverişe geldiğiniz İstanbul’a bu defa yerleşmek üzere geldiniz.Kafanızda yüzlerce soru.’’Acaba başarılı olabilecek miyim?’’ türü kaygılar.O yılları anlatır mısınız?
-Annemden ve babamdan izin alarak Hacı Adil amcamla birlikte önce Gazlıgöl’e, orada 3 gün kaldıktan sonra da İstanbul’a geldim.İstanbul sadece Türkiye’nin değil dünyanın göz bebeği.Adil beyin evi o yıllar Şehremini’de.Evin bir odasında akrabam olan Kadir Akgün,Bayram Orhan ve Mevlüt Orhan’la bir hafta kadar beraber kaldık.Ben bu arada çevreyi tanımaya çalışıyorum.Bir hafta sonra Ahmet Elçi,Mehmet Elçi ve Adil Orhan bey, Şehremini’de Saray meydanında Galip Bey amcanın dükkanını kiraladılar.Mağazaya ben,Ömer Elçi ve Hacı Adil Orhan ortağız.Mağaza için toplam 50 bin lira para harcadık.20 bin lira hava parası,15 bin lira demirbaş,15 bin lira da mal alımı için sermaye.Mağazamızın adı ‘’ŞEHREMİNİ YERLİ MALLAR’’.Dükkanı kısa sürede malla doldurduk.Mağazamız kısa sürede tanındı ve güzel bir şekilde çalışmaya başladı.’’Şehremini Yerli Mallar’’ dört yıl sürdü.Dördüncü yıl Hacı Adil Orhan mağazadan ayrıldı.Aynı şekilde Elçiler de Rızapaşa Handaki toptan manifatura işinden ayrıldılar.Hem Adil bey, hem de Mehmet Elçi bey bana ‘’ ortaklığa beraber devam edelim’’ teklifinde bulundular.Şartlar gereği Mehmet Elçi beyi tercih ettim.Mehmet Elçi ile 18 yıl ortaklık yaptım,18 saat küs kalmadım.Onunla kardeş gibiydik.18 yıllık ortaklığımız çok hayırlı ve bereketli geçti.Çocuklarımız büyüyordu,ileride bir tatsızlık yaşanmasın,dostluğumuz zedelenmesin, diye ayrılmaya karar verdik.Hiç unutmuyorum, Mehmet bey geldi ve bana ‘’karpuzu bölelim’’ dedi.’’Sen kardeşlerin Tahsin ve Osman’la devam et.Ben de Şahin Gürsoy ile devam edeyim.Her ne kadar ayrılsak da birbirimizi koruyalım,destek olalım’’ dedi.Mehmet Elçi beyden ayrıldığımızda bize,Gaziosmanpaşa,Eyüp (Renk ve Aba Giyim),Şehremini (Butik Ömer) olmak üzere 4 mağaza kaldı.Buna ilave olarak Esenler’de ve Şirinevler’de birer mağaza daha açtık.Şirinevler’deki mağazayı Ali ağabeyime açtık.Ortaklık yapmayı çok severim.Bir tas çorbaya tek başıma kaşık sallamayı değil de, bir koca tencereye birkaç kişi ile kaşık sallamayı severim.Peygamberimizin buyurduğu gibi,iki kişi ortak olursa üçüncüsü ben olurum.Ortak olmak; malı artırır,bereketi artırır,gücü artırır.
-Mehmet bey öyle bir dönem geldi ki,1990’lı yıllar, siz ard arda mağazalar açarak Şuhut’tan,Afyon’dan yeğenlerinizi getirerek iş kurmalarına ön ayak oldunuz.
-Mehmet Elçi beyden ayrıldıktan sonra İstanbul’un yeni gelişen semtlerini tespit ederek giyim mağazaları açmaya karar verdik.Yeğenlerim içinde bu işi yapacak kabiliyette olanları Şuhut’tan ve Afyon’dan getirerek mevcut mağazalarımızda bir süre eğitime tabi tuttuk.Piyasayı öğrettik.Sonra çalışacağına inandığımız semtlerde işyeri kiralamak suretiyle kendileriyle ortak mağaza açtık.Nihayet kendi ayakları üzerinde duracağına inandığımız anda bütün hisseleri kendilerine devrederek iş ve işyeri sahibi yaptık.Bunu övünmek için söylemiyorum.’’İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır’’.Bugün yeğenlerimiz piyasanın tanınmış,sevilen,itimat edilen esnafları arasında parmakla gösterilmektedir.Başta kardeşlerim Ali ağabeyim,Tahsin ve Osman olmak üzere; yeğenlerim Cemalettin,Ahmet,Mustafa Türk,Yaşar ve Nazmi Şen,İbrahim ve Zafer (Gülay Giyim),Tayfun ve Mehmet Bağır, Allah’a şükürler olsun başarılı oldular.Onlara yardımcı olabildiysem ne mutlu bana!Ama şunu da söylemek boynumun borcudur; beni İstanbul’a getiren,iş ortağı yapan,destekleyen Hacı Adil Orhan beye ve Hacınebioğlu sülalesine şükran borçluyum.
-Mehmet bey sizi yıllardır tanıyoruz.Hayırseverliğinizden de mutlaka bahsetmemiz lazım.Gerçi siz ‘’sağ elin verdiğini sol el görmemeli’’ düsturundan hareketle yapmış olduğunuz yardımların gizli kalmasını isteyen bir insansınız.Geçmiş yıllarda İstanbul’da bir ilkokul yaptırdınız ve Milli Eğitime bağışladınız.Gerçekten alkışlanacak ve gurur duyulacak bir hareket.Okul yaptırma fikri nasıl doğdu?
-Başta da anlattım, ben de Ali ağabeyim gibi okumak ve öğretmen olmak istiyordum.Fakat babam ‘’sen esnaf olacaksın’’ deyince tahsil yapma hayallerim suya düştü.Bu durum benim içimde bir ukde olarak kalmıştı.Aynı şekilde oğlum Ömer’e yüksek tahsil yaptıramadım.Yani rahmetli babamın bana yaptığını ben de oğluma yaptım.Ömer’in okuyamamasının sebebi benim.Yoğun iş ortamı içinde Ömer’i sağa sola koşturdum.’’Şuraya mal gidecek,şuradan mallar gelecek,oraya git,buraya git’’ derken çocuğuma okuma fırsatı vermedim.Bunun üzüntüsünü hala içimde hissediyorum.Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı, maddi imkanım el verirse bir okul yaptırmaya niyetlendim.Allah’a yalvardım, desem daha doğru olur.Yüce Mevlam bizlere bu imkanı verince İstanbul’da semt semt gezerek okul için yer araştırdım.Esenler,Bağcılar,Zeytinburnu ve Esenyurt’ta çok dolaştım.Nihayet Bahçelievler İlçesi Şirinevler bölgesinde bir okulun 1999 depreminde yıkılmış olduğunu,yerine okul yapılamadığını görünce hemen Milli Eğitim Müdürlüğüne koştum.Bir protokol yaptık.Kısa sürede inşaata başladık ve yine kısa bir sürede okulumuzu hizmete açtık.’’Şirinevler Mehmet Şen İlkokulu’’ 38 derslikli olup halihazırda 2300 öğrencisi mevcuttur.Bunların 200 tanesi ana okulunda,2100 tanesi ilkokul (1-4. Sınıf) kısmında okumaktadır.Okul 2011 yılında, dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve Şuhut’un medar-ı iftiharı sayın bakanımız Prof.Dr.Veysel Eroğlu tarafından açılmıştır.Okulun öğretmen kadrosu 90 kişi olup 70’i bayan 20’si de erkek öğretmenden oluşmaktadır.Şu dünyada yapmış olduğum en hayırlı ve önemli iş; bu okulu yaptırmamdır.Okul için yapmış olduğum masrafı kesinlikle vergiden düşmedim.Devletin tanımış olduğu bu hakkı kullanmayı asla düşünmedim.
Çok çalıştım.Haylazlık yapmadım.Hayatım çalışmakla geçti, diyebilirim.Allah’a şükür çok da kazandım.Ama dedemden ve babamdan aldığım terbiye gereği hayır işlerine önem verdim.Cami,Kur’an Kursu,okul,yurt gibi yerlere elimden geldiğince katkıda bulundum.Hayır hasenat konusunda bizim örnek aldığımız kişi; Hacı Adil Orhan beydir.Kimse onun gibi olamaz.Rahmetli bana devamlı derdi ki ‘’ Mehmet, benden sonra hayır işlerini sen devam ettireceksin’’.
-Mehmet bey gördüğümüz kadarıyla hem Şuhut’a hem de İstanbul’a yardımlarınız söz konusu.Ancak sanki İstanbul daha ağır basıyor.
-Haklısınız.’’Doğduğun yer mi, yoksa doyduğun yer mi daha önemlidir?’’ diye meşhur bir söz vardır.Ben her ikisini bir arada götürmeye çalıştım.Ne doğduğum toprakları unuttum, ne de geçimimi sağladığım yeri unuttum.’’Neden okulu İstanbul’da yaptırdınız?’’ diye soracak olursanız, size şu cevabı verebilirim; bizler parayı burada yani İstanbul’da kazandık.Kardeşlerimle,yeğenlerimle bir araya geldiğimizde önce onlara şöyle bir bakarım ve ‘’iyi ki İstanbul’a gelmişiz’’ derim.Çünkü İstanbul’da iş ve imkan sahibi olduk.Burası sayesinde zekat veriyoruz,yardım yapıyoruz,hayır hasenatta bulunuyoruz.’’İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır’’…
-Mehmet bey, söyleşimiz sırasında dedenizden çok etkilendiğinizi fark ettik.Dedeniz nasıl bir insandı?
-Dedem Süleyman Şen, çok zeki ve ileri görüşlü bir insandı.Şuhut’ta iken ara sıra dedemden para alıp İstanbul’a alışverişe giderdim.Dönüşte kısa sürede borcumu öderdim.Artık İstanbul’a göçmeye karar verdiğim sırada yine dedemden para isteyince bu defa vermedi.’’Dede hayırdır?’’ dedim.’’Bak evladım’’ dedi,’’ artık İstanbul’a gidiyorsun.Ben sana para versem bunu harcarsın,yersin.Sana tavsiyem, çok çalış,kazan,zorluğu gör,paranın kıymetini anla.Fakat en ufak sıkıntın olduğunda ben arkandayım’’.Rahmetli dedem hem 1.Dünya Savaşında ,hem de Kurtuluş Savaşında vazife almış,harp etmiş bir gaziydi.Gazilere maaş bağlandığında uzun müddet buna yanaşmadı.Maaş almadı.’’Biz vatanımızı para karşılığı savunmadık’’ diye konuşurdu.Sonunda ikna ettik ama biriken maaşa el sürmedi.Olduğu gibi köyümüzde yapılmakta olan yeni camiye bağışlamıştır.O caminin müteahhitliğini rahmetli Bekir Sazan yapmıştır.
-Şuhut’u ve Şuhutluları anlatır mısınız?
-Şuhut benim memleketim.Otuz yaşıma kadar Şuhut’ta yaşadım.Çocukluğum,gençliğim orada geçti.Çok iyi arkadaşlarım vardı.Sağ olanlarla hala görüşmekteyim.İnsanlarımız iyi niyetli,samimi,çalışkan,ahlaklı ve efendidir.52 yıldır İstanbul’dayım.Piyasada belli bir ismimiz var.Alışveriş yaptığım yerlere şunu söylerim; ‘’Şuhutlu,Afyonlu birisinde alacağınız kaldıysa ben öderim’’.Hemşehrilerimi çok severim.İstanbul piyasalarında Şuhutlu olmak bir ayrıcalıktır.Rahmetli babamın bir sözü vardı.Derdi ki ‘’elin parasını cebinde gezdirmezsen başarılı olursun’’.Yani borcunu bekletme,hemen öde.Ben babamın bu sözünü kardeşlerime,evlatlarıma,yeğenlerime devamlı surette tekrar ederim.Prof.Dr.Veysel Eroğlu beyden mutlaka bahsetmem lazım.O da bir esnaf çocuğudur.Dükkanlarında metre sallamış,kumaş topu düzeltmiş,tezgahtarlık yapmıştır.Gelmiş geçmiş en başarılı bakanlardan olup Şuhut’un adını dünyaya duyurmuştur.Veysel bey, Şuhut’un çehresini değiştirmiş,yatırıma boğmuş,bir çok gencimizi iş sahibi yapmıştır.Adı, İstanbul Belediye Başkanlığı için geçmektedir.İnşaallah aday gösterilir.İstanbul’u susuzluktan kurtaran Veysel bey niye bu şehre belediye başkanı olmasın?
-Sayın Mehmet Şen, söyleşi için çok teşekkür ederiz.