Güncel Haberler

GEÇMİŞTEN BUGÜNE; Mehmet Elçi…

Değerli Şuhut Anayurt okurları, ‘’GEÇMİŞTEN BUGÜNE’’ köşemizin bu haftaki konuğu MEHMET ELÇİ.İlçemizin köklü ailelerinden ‘’HACINEBİLER’’ sülalesine mensup olan Mehmet Elçi; 85 yıllık hayatının yarıdan fazlasını İstanbul’da geçirmiş,pek çok Şuhutluya iş imkanı sağlamış,ticari hayatı başarılarla dolu kıymetli bir hemşehrimizdir.Varlıklı bir ailenin çocuğu olmakla beraber mütevazi ve alçak gönüllü yapısı nedeniyle hemen herkesin gönlünde taht kurmayı başarmıştır.Tekstil sektöründe önemli başarılara imza atan,perakende sektöründe söz sahibi olan Mehmet Elçi’den,Şuhut’ta başlayan ve İstanbul’da devam eden hayat hikayesini,sevinçlerini,hüzünlerini,çocukluk ve gençlik yıllarını kısaca kendisini anlatmasını istedik.
-Sayın Mehmet Elçi, bizler sizi tanıyoruz.Ama tanımayan,bilmeyen okurlarımıza kendinizi tanıtır mısınız?
-Çok teşekkür ederim.Gazeteniz aracılığı ile Şuhutlu hemşehrilerime,dostlarıma,kardeşlerime selamlarımı göndermek istiyorum.Ben 1933 yılında Şuhut’ta doğdum.Evimiz Baş Mahallede idi.Babam Hacınebilerden Ömer Elçi.Dedem, ilçemizde hayli tanınan ve sevilen,hayırsever bir insan olan Abdullah Elçi.Rahmetli dedemin lakabı ‘’Hacı Hafız’’ idi.Babamlar dört kardeş; Ahmet,Ömer,Zekiye ve Hatice.Eskiden Hacı Musa Mahallesinde oturan ailemiz daha sonra Baş Mahalleye taşınmış.’’Hacınebiler’’ bir yandan koyunculuk ve mandıracılık,bir yandan çiftçilik yapan, bunun yanı sıra manifatura mağazası olan bir aile.Ben böyle bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim.
-Dedeniz ‘’Hacı Hafız’’ Abdullah Elçi’yi anlatır mısınız?
-Abdullah dedem bir tüccardı ve dini bütün bir insandı.Büyük Camide uzun yıllar sabah namazlarını kendisi kıldırmıştır.Yine,tam 65 yıl sabah namazından önce ‘’mukabele’’ okumuştur.(Mukabele; sabah namazından yarım saat önce yaklaşık 20 sayfa Kur’an-ı Kerim okumak).’’Hacı Hafız’’ dedem çok başarılı bir tüccar.Hayvancılık,tarım,manifaturacılık,mandıracılık gibi hayli geniş bir yelpazede başarılı işler yapmış.Ailemizin Şuhut’un hemen her köyünde koyun sürüleri varmış.Dedem o köyün düzgün,temiz,sağlam insanlarıyla koyun ortakçılığı yapmıştır.Mesela; Balçıkhisar’daki ortakları, Emirevi’nden İzzet Özdemir (eski belediye başkanı) ile Sadık Özdemir’di.Dedemin diğer yönü ise hayırseverliğidir.Uzun yıllar Şuhut Kur’an Kursunun ihtiyaçlarını karşılamıştır.(Yalı Camisi, Hacınebioğlu Abdullah Elçi ve Topalmusaoğlu İbrahim Sarıtepe tarafından yaptırılmıştır.Şuhut Anayurt).Dedem yaptığı hayır hasenatın anlatılmasını istemezdi.Memleketin ileri gelen insanlarından olduğu için kapısına gelen çok olurdu ve asla boş çevirmezdi.Cami,okul,köprü,hastane gibi şeylere yardım etmekten mutlu olurdu.Zekata çok dikkat ederdi.Ramazanda iki gün dört sofra iftar verirdi.Ama reklam yapmayı,anlatmayı sevmezdi.1968 yılında vefat etti.
-Okul yıllarınız nasıl geçti?
-İlkokulun 3 senesini Zaferyolu’nda ,2 senesini ise o dönem yeni açılan Kurtuluş İlkokulunda okudum.Zaferyolu İlkokulunun eski halini gayet iyi hatırlarım.Sonra Afyonlu Şükrü Yüzbaşıoğlu isimli bir müteahhit yeni binayı yani bugünkü mevcut binayı yaptı.Gerek Zaferyolu ,gerekse Kurtuluş İlkokulları çok güzel okullardı.Kaliteli öğretmenlerimiz vardı.Şevki bey,Saadet hanım,Fatma hanım,Müfide hanım,Topçu Hoca,Hamdi Tandırlı gibi kıymetli öğretmenlerimizi hayırla yad etmek istiyorum.Başta köy enstitüsü mezunu öğretmenler gelirken sonraları öğretmen okulu mezunları gelmeye başladı.İlkokul bitti ama Şuhut’ta ortaokul henüz açılmamıştı.İki yıl aradan sonra Afyon Lisesi’ne yazıldım.Ortaokul ve liseyi yatılı olarak Afyon Lisesi’nde okudum.Ders çalışmayı seven,disiplinli,ciddi bir öğrenciydim.Kaytaran,kahveye,sinemaya,oyuna düşkün biri değildim.O yıllar sadece Afyon’un değil bölgemizin en seçkin okuluydu.Şuhutlu olarak Afyon Lisesinde okuma fırsatını yakalayabilmiş birkaç kişiydik.Kimler vardı?Ben,Kerim Eroğlu,Remzi Aras,Ömer Ulusoy,Nusret Alboğa,Coşkun Karakoç,Sabri Timurtaş,Hasbi Gürsoy.Şimdi duyuyorum ki yüzlerce Şuhutlu çocuk Afyon’da en iyi okullarda eğitim alıyorlar.Ayrıca Afyon Sanat Okuluna giden Şuhutlu arkadaşlarımız da vardı.Ahmet Şendoğan,Ali Kahraman,Nuri…..gibi birkaç arkadaşımız da Afyon Sanat Okuluna gidiyorlardı.
1954 senesinde Afyon Lisesinden mezun oldum.Okul arkadaşlarımdan aklımda kalan; sonraları Afyon Ticaret Odası başkanlığı yapan Mustafa Akkent,Vehbi Kuray,Yücel Çakmaklı,Şehabettin Yiğitbaşı,Erdoğan Bayık,A.Galip Leblebicioğlu.Lise bitince İzmir’de okumayı tercih ettim.’’Neden İzmir?’’ derseniz inanın sebebini bugün dahi bilmiyorum.İzmir’de henüz Ege Üniversitesi kurulmamış, sadece Yüksek Ticaret Okulu var.Afyonlu beş arkadaş ev tuttuk.1955-1960 arası İzmir’de üniversite tahsilimizi yaptık.Çok güzel yıllardı.
-Sizin ilkokula başladığınız yıl İkinci Dünya Savaşı başlıyor.O yıllara dair aklınızda neler kaldı?
-Aklıma ilk gelen şey; evlerde pencerelere kilim asılırdı.Dışarıya ışık sızmasın diye.Şuhut’ta karneyle ekmek dağıtıldığını hatırlamıyorum.Çünkü bizde ekmek zaten mahalle fırınlarında hanımlar tarafından yapıldığından hiç sıkıntı olmadı.’’Çarşı ekmeği’’ diye bir şey bilmezdik.Ancak giyim eşyası,manifatura gibi şeyleri almak için önce nahiye müdürlüğüne gidilir, ihtiyaca göre bir resmi yazı verilirdi.Vatandaş o yazıyla mağazaya gider ve alışveriş yapabilirdi.Yani satışlar kontrol altında idi.Mağazalar bunu suistimal edemezdi.Memurlar sık sık dükkanlara baskın yapar,envanterdeki kayıtlı malları kontrol ederlerdi.Açık çıkarsa ceza kesilirdi.Yine hatırladığım başka bir olay da şu idi; savaşın sonlarına doğru Almanya’nın yenilmeye başladığı günlerde Şuhut’ta en çok konuşulan şey ‘’Türkiye, Almanya’ya savaş açacak mı?’’ şeklindeydi.Büyük Caminin karşısında iki katlı güzel bir bina vardı.Alt katta Aşçı Veli’nin lokantası vardı.Üst kat ŞUHUT HALKEVİ idi.Halkevimiz çok güzeldi.Tiyatro gösterisi,folklor yarışması,şiir günleri,münazara,konser,kurs verilirdi.Zengin bir kitaplığı vardı.Uzatmayayım,koca Şuhut’ta bir-iki radyo vardı.Bir tanesi Halkevinin önüne konulur,sesi sonuna kadar açılır,hemen yanına hoparlör yerleştirilir,Şuhutlular pür dikkat radyoyu dinlerdi.Nihayet bir gün radyodan ‘’Türkiye,Almanya’ya savaş açtı’’ diye duyuru yapıldı.Zaten savaşın son günleriydi.Bir de yanlış hatırlamıyorsam , savaş dönemi 4 yıl askerlik çıkmıştı.Daha önce askerlik yapanlar bile tekrar askere alındı.Çocuk aklımla o yıllar çok büyük sıkıntı çekildiğini,korkular yaşandığını,herkesin tutumlu yaşamaya çalıştığını hatırlıyorum.
-Mehmet bey siz bir esnaf çocuğusunuz.Küçük yaşlarınızdan itibaren ailenizin dükkanına gelip gidiyor ve işlere yardımcı oluyordunuz.Çocukluk ve gençlik yıllarınızdaki Şuhut çarşısını anlatır mısınız?
-Birden duygulandım.Dükkanımız Uzun Çarşıdaki ‘’Taş Mağaza’’ idi.(Şimdi Hasan Şenbabaoğlu’nun işyeridir)Taş Mağazayı Hacı Veli Ağa yaptırmış,aile İzmir’e göçünce dedemler burayı satın almışlar.Çok güzel,görkemli bir mağaza idi.Manifatura,bakkaliye,pulluk,demirlik,tuz,nalburiye kısaca her şey bulunurdu.Çok iyi komşularımız vardı.Yanımızda Vasıf Özenç’in tuhafiye dükkanı bulunuyordu.Bir zamanlar Şuhut Belediye Başkanlığı yapan Vasıf Özenç , çok titiz bir insandı,dükkanı tertipli ve düzgündü.Onun yanında İbrahim ve Kerim Eroğlu kardeşlerin ortak mağazası vardı.Devamında Ağzıkaralıların dükkanı.Yanında Terzi Bekir İner,onun bitişiğinde ‘’Kemaneci’’ diye tanınan bir Şuhutlunun çerçici dükkanı.Kemanecinin dükkanı çok ilginçti.Küçük dükkana merdivenle inilerek girilirdi.Her şey bulunurdu.Tuzcu Göde Ethem,Topal Musalar,Berber Topal Hasan,Terzi Halis Düğüncü,Şenbabalar,Ağzıkaralıların Halil Öncül,Çetetler (Çetinler).İplik Camisinden Tekel Binasına kadar ise yağcılar sıralanmıştı.Teppetler,Kara Mehmetler,Başağa,Halil Saçaklı.Halil Saçaklı çok renkli bir insandı.Yağhanede yağ,pas içinde çalışır,saat beş oldu mu, iş elbisesini çıkarır,tiril tiril,çok şık giyinirdi.Giyimine onun kadar dikkat eden bir insan bulamazdınız.
Şuhut biliyorsunuz,1946 yılında ‘’İLÇE’’ oldu.Daha önce nahiye merkezi idi.Şuhut ilçe olunca büyük sevinç yaşandı,davullar çalındı.O dönem Hüseyin Kuray belediye başkanıydı.Şuhut’un ilçe olmasında İçişleri Bakanı Hilmi Uran’ın çok emeği vardır.Hatırladığım kadarıyla Hilmi Uran ,Şuhut ilçe olduğunda kutlamak,hayırlı olsun demek için ilçemize gelmişti.Kasabamız o yıllar 5 bin nüfuslu,sakin,güzel bir yerdi.Mühsürlerin kahvesi çok meşhurdu.O dönem Aşçı Veli,Aşçı Mehmet sonra Aşçı Hasan (Çetinkaya) işletti.Çok güzel çayı olurdu.O güzel tadı aradan geçen 70 yıla rağmen asla unutamam.Nargile içilirdi.Mühsürlerin kahvenin doğu tarafında yani şimdi belediye dükkanlarının olduğu yerde iki katlı ahşap bir belediye binamız vardı.Çok güzel bir binaydı.Şu an bile en ince ayrıntısına kadar hatırlıyorum.Eski Hükümet konağımız da çok muhteşemdi.Hem belediye binamız,hem de hükümet konağımız keşke yıkılmasaydı.Çarşımız Büyük Caminin yan sokaklarından başlar,İplik Camisine ,Zaferyolu İlkokulunun karşılarına kadar devam ederdi.Şuhut pazarının kurulduğu gün yani Cumartesi günleri çok güzel alışveriş olurdu.1950’lerde Şuhut, şimdi ilçe parkının olduğu yerde başlardı.Altıgöz Köprüsünden şehir parkına kadar olan bölge sulak,bataklık bir bölgeydi.Şimdi Şuhut’un en güzel bölgesi oldu.Eskiden işe yaramaz,bataklık olan bölgeyi çok ucuza Emdik Hoca satın almış.Emdik Hocanın Cemal,Cevdet,Servet Çağlar isminde üç evladı vardı.Kırdeliler (Başyılmazlar) arsayı Emdik Hocadan satın almışlar.Demek istediğim şu,Emdik Hoca ileri görüşlü bir insanmış.Buradan iyi para kazanmış.Şuhut’un başlıca gelir kaynağı,koyunculuk,haşhaş ve afyon sakızı,tarım.Afyon sakızı o zamanlar yasak değildi.Tüccar üreticiden kiloyla afyon sakızı satın alırdı.Depolarda muhafaza edilirdi.1929-1930 dünya ekonomik krizinde Afyon sakızı para etmeyince Şuhut’ta bir çok esnaf sıkıntıya girmiş,işini kaybetmiş.O yıllar büyük baş hayvancılık diye bir şey yoktu.Sadece koyunculuk vardı.Şuhut’un önde gelen aileleri hep koyunculuk yapardı.Zamanla koyunculuk köylerimize kaydı.
-Bayramlar nasıl geçerdi?
-Ramazan ve Kurban bayramlarımız çok heyecanlı,coşkulu geçerdi.Ramazan ayında teravih namazını her gün değişik bir camide kılmak hoşumuza giderdi.Hacı Veli Bahçesinde teravih namazı kılınırdı.Şimdiki nesiller ‘’Hacı Veli Bahçesi’’ni bilmezler.Öyle muhteşem bir bahçeydi ki,içinde aklınıza gelen her türlü meyve,sebze,ağaç çeşidi bulunurdu.Teravih namazı için Hacı Veli Bahçesine gelenlere ‘’armut’’ ikram edilirdi.Abartmıyorum, o armutun lezzeti hala damağımdadır.Dini bayramlarda akraba ziyaretleri yapılır,küsler barışır,hastalar ziyaret edilir,çocuklara hediye verilirdi.Milli Bayramlar da aynı şekilde coşku içinde kutlanırdı.Özellikle Cumhuriyet Bayramına çok önem verilirdi.’’Kör Derya’’ isminde,aslen Mahmarılı (Sinanpaşa Taşoluklu) olan meşhur bir davulcu vardı.Cumhuriyet Bayramından üç gün önce davul çalmaya başlardı.Gözleri görmezdi.Çok güzel davul çalar,ortalığı inletirdi.
-Tekrar aileye dönelim isterseniz.
-Ailemiz kalabalıktı.Ahmet amcam mandıra ile,babam manifatura mağazası ile,Abdullah dedem ise arazi işleri ile ilgilenirdi.Mandıramız daha önce Dana Mahallesindeydi.Koku yaptığı için şikayet edilince belediye o dönem Şuhut’un bir hayli dışında olan,şimdi Jandarma Karakolunun yanında yer tahsis etti..Oraya büyük ve modern bir mandıra kurduk.Ahmet amcam kaşar üretiminde ustalaştı.Ciddi miktarda kaşar üretimi yapıldı.Üretilen kaşarlar büyük şehirlerde rağbet gördü.Bir vakitler Hacı Velilerin mandırası iyi çalışırmış.Onlar bırakınca bizim aile ve Hocaoğlu ailesi bu işe el atmışlar.Mandıramız gayet güzel çalışmış.
-Mehmet bey İstanbul’a gidişinizi anlatır mısınız?Nereden aklınıza geldi?
-Ben üniversiteyi bitirince evlenmeye karar verdim.Büyüklerimin uygun bulması ile Afyonlu Mumyakmazların (Hacı Akifler) kızı Selma hanımla evlendim.Bu sırada Abdullah dedem, aslen Balçıkhisarlı olan Hacı Adil Orhan’la Şuhut’ta ortak bir dükkan açmışlar.Bir süre sonra işi İstanbul’a nakletmeye karar vermişler.1958 yılında Rızapaşa Handa bir dükkan kiralanmış.Dedem ve babam bana İstanbul’a giderek bu dükkanda çalışmamı söylediler.Artık Şuhut bize dar gelmeye başlamıştı.Aile zaten kalabalık.Dükkanımız bu kadar çok insana yetmeyince İstanbul’a açılmaya karar vermiştim.1961 yılında Adnan Menderes idam edildiğinde biz İstanbul’da idik.Askerliğimi de İstanbul’da yaptım.Beş yıl rahmetli Adil Orhan’la birlikte Rızapaşa Handa toptan manifaturacılık yaptım.Beşinci senenin sonunda buradan ayrılarak parekende sektörüne girmeye karar verdim.Ben Hacı Adil Orhan ile birlikte çalıştığım dönemde, Şehremini semtinde ,yine Adil bey,Mehmet Şen ve benim ortak olduğum bir perakende satış mağazası açmıştık.Ben Rızapaşa Handaki toptan işinden ayrılınca Hacı Adil Orhan da Şehremini’deki mağazadan ayrıldı.Mağazamızın ismi ‘’ŞEHREMİNİ YERLİ MALLAR’’ idi.İlk mağazamız budur.Bunu diğer mağazalarımız takip etti.1970’li yıllarda İstanbul ciddi göç alıyor,yeni yeni semtler,ilçeler doğuyordu.Biz mağazalarımızı yeni gelişen semtlerde açmaya karar verdik.Bizim Osmanbey,Nişantaşı,Beyoğlu,Bakırköy,Kadıköy gibi köklü semtlere girme şansımız yoktu.Maddiyat bir tarafa,bu muhitlerde piyasaya hakim olmuş,babadan oğula geçen, asırlık kaliteli mağazalarla rekabet edecek tecrübemiz yoktu.Bu sebeplerden dolayı yeni gelişen semtlerde mağazalar açtık,kaliteyi ucuza satarak müşteri edindik ve Allaha şükür başarılı olduk.Benim felsefem şuydu; ‘’BİR MİLYONLUK ŞEHİRDE İKİNCİ OLMAKTANSA,İKİ HANELİ BİR YERDE BİRİNCİ OLMAYI TERCİH EDERİM’’.İşlerimiz büyüdükçe Şuhut’taki akrabalarımızı veya güvendiğimiz kimseleri İstanbul’a getirdik,ortak mağazalar açtık.Biz gibi Şenler (Ali-Mehmet-Osman-Tahsin Şen),Hacı Veliler (Ömer,Şahin,Hasbi,Hulusi Gürsoy) mağazalaşma sürecine girerek İstanbul’da söz sahibi oldular.Öyle ki, bir dönem Şuhutluların Gebze’den Silivri’ye 120 civarında mağazasının olduğu söyleniyordu.Bunlardan bazıları Osmanbey’de toptan işine de girdiler ve başarılı oldular.İstanbul tekstil piyasasında ‘’Şuhutlu olmak’’ gerçekten ayrıcalıktır.Yeni mağaza açan herhangi bir Şuhutlu piyasaya girdiğinde ‘’nereli’’ olduğunda sorulunca ‘’Şuhutluyum’’ cevabını verince, çeksiz,senetsiz,parasız mal alma kredisine sahiptir.Söylediğim şey şaka değildir,gerçeğin kendisidir.Bu itibarla Şuhutlu hemşehrilerimle iftihar ediyorum.
Bana siyasete girmeyi hiç düşünmedim.Ticareti çok sevdim.Şuhut’ta Taş Mağazada iken bile, dükkana gelen müşterinin ne alacağını tahmin ederdim.İstanbul’da da hangi mal satar,hangisi satmaz,inanın bilirdim.Hiç bir imalatçıyı yanlış yönlerdirmedim.’’Ortaklık ‘’ kavramı bize dedemizden geçmedir.Güvendiğimiz,sevdiğimiz bir çok insanla ortak iş yaptık,yanlış insanla karşılaşmadık.
Şuhut’u ve Şuhutluları çok severim.Memleketim diye söylemiyorum, Türkiye’nin 81 vilayetini,insanını tanırım.Şuhut’umuz güzel bir ilçe,hemşehrilerimiz ise güler yüzlü,dürüst,samimi ve alçak gönüllü insanlar.Ben 50 yıldır İstanbul’dayım ama Şuhut’tan kopmam mümkün değil.Şuhutlu olmaktan dolayı iftihar ediyorum.
-Söyleşimize son verirken Mehmet Elçi ailesini tanıyalım.Kaç çocuğunuz,kaç torununuz var?
-Allah bağışlarsa, üç evladım dört torunum var.Kızım Hesna ,İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunudur.Oğlum Abdullah doktordur.Diğer kızım Ayşen ise Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunudur.Bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.
MEHMET ELÇİ; Şuhutlu olmaktan dolayı iftihar ediyorum/Söyleşi;Musa Bursalı-Tarık Özaşkın-İlker Çetin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Aralık 2024
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031